Bir kadının ilişkisinde mutlu olup olmadığını, sevilip sevilmediğini anlamak istiyorsan yapacağın tek bi'şey var; yüzüne bakmak.
Gözleri donuklaşmış, cildi soluklaşmış, bakışları düşmüş, hani derler ya 'enerjisi' sönmüş, bedeni burada ama aslı çok uzakta, fiziksel yapısı değişmiş, diyelim uzun saçları kısalmış, gülüşü kırılmış, dişiliğine ait ne varsa izinsiz koparılmış gibi ise o kadın mutsuzluğun dibinde, büyük ihtimalle narsisist, sosyopat bir adamın elinde demektir.
Giydiği kıyafetlerin, katıldığı davetlerin, tatil yaptığı teknelerin, otellerin, verdiği pozların önemi yoktur. İçeriden çöküyordur. O gittikçe kirleniyordur sanki, kayboluyordur...
***
Hafta içi oyuncu
Bade İşçil'in kocası tarafından sözlü şiddet gördüğü, bebeğini emzirmesine, kucağına almasına izin verilmediği sebebiyle mahkemeye sunduğu boşanma dilekçesi ortaya çıktı.
Haberin yanında Bade'nin bir fotoğrafı vardı, kucağında bebeği, yanında kocası... Uzun uzun baktım ona... Dilekçeye falan gerek yoktu, olan biten ne varsa her zamanki gibi kadının gözlerindeydi çünkü...
Işık söndüren adamlar
Çevredeki kadınların çoğunun arzusudur onlar. Eh! Kadınlar, başka kadınların arzusunu arzular değil mi?
Pek bir halt olmalarına gerek yoktur, sürüdeki öne çıkan erkektirler.
Günümüz ilişkilerinin rotasını belirleyen '
piyasa kültürü' de bu tip adamlara gazlar kadınları. Bir tür başarıdır bu adamlarla olmak.
İlk günlerde rüyada gibisindir, uçurur seni. Farklısındır işte diğer kadınlardan, en özelsindir. Yıllardır sana verilmeyen değer veriliyordur nihayet, vazgeçilmezsindir.
Onun baskıcı, ısrarcı tavırlarını
"Bensiz yapamıyor, bana çok aşık" diye yorumlarsın. Arkadaşlarınla daha az görüşür, alışkanlıklarını bir bir terk edersin. Sabah yürüyüşleri, kitap okumalar, kuaföre gitmeler, aile ziyaretleri, sinemaya gitmek gibi rutinlerin mi? Onlar ilk günden elinden alınmıştır zaten.
Anlamazsın, anlayacak kafada değilsindir çünkü. Birinin yüzde yüz dikkatiyle seninle ilgilendiğini daha önce hiç görmemişsindir. Belki bütün çocukluğun
'Bana bakın, ben de buradayım' çırpınışlarıyla geçmiştir.
Her şey karambole gelir sanki, olabilecekleri ya da hali hazırda olanı göremezsin. Bulunduğunuz o yüce
'modern şehirli' ortamın kendi öyle patolojiktir ki adamın patolojisine uyanamazsın.
Seni dört bir yandan kavrayan bu adamın hayatını ele geçirmesi uzun sürmez. Telefon numaran, gittiğin mekanlar, saç modelin değişir. Arkadaşların elenir, ailenle arana mesafe girer. Çok sevdiğin köpeğini bile senden uzaklaştırmak için her şeyi yapar.
Seni kimse sevmemelidir hatta o bile sevmemelidir. Sevmek onun için intikam demektir, yok etmek, ayağının altında ezmek.
Güvensizliği yüksek kadınları seçer bu adamlar. En çok da baba travması olanları. Ve o güvensizliklerini parmaklarıyla oyar da oyarlar, durmadan kanatırlar.
Ve daima haklıdırlar. Sense eksik, ezik, bilgisiz ve daima suçlu.
Sonra bir gün bir bakarsın aynadaki kadın sen değilsin. "Bütün bunlar bana ne ara oldu" dersin. Kemiklerin tek tek kırılmıştır sanki. Hastasındır ve çok yorgun.
En fenası da o adamın seni hiçbir zaman sevmediğini senin acılarının üstünde dans ettiğini fark edersin çünkü o kimseyi sevemez. Ve sen kocaman bir yarasındır.
Işık söndüren adamlar... kurtulmanın yolu sadece sende... yerimiz bitti, devamı salı'ya
GÜNAYDIN'da... okursanız, bu konuda söyleyecek daha çok sözüm var.