Hadi kızlar gidiyoruz! Bu bizim filmimiz. Kadını kimseye yaslandırmadığı için. Kaderimizi ona buna değil, ellerimize teslim ettiği için. Bizi yalnızca bize emanet ettiği için.
Her karesi gerçek bir hikâyeden olduğu için.
Aslında her kadın küçücük de olsa o hikâyeden yani Esra'nın hikâyesinden bir parça taşıdığı için.
Gülmenin, dans etmenin, şarkı söylemenin, içimizden geldiği gibi giyinmenin, yürümenin, konuşmanın, davranmanın yani aslımız gibi yaşamanın hakkımız, amacımız, tek yolumuz, meselemiz olduğunun altını çizdiği için.
Bir erkeğin gözüyle, hükmüyle, desteğiyle, varlığıyla, alkışıyla, bakışıyla, yanımızda duruşuyla bi'şey olunmadığını, hepimizin zaten doğduğumuz andan itibaren 'bi'şey' olduğumuzu derin derin işlediği için.
Kötünün olmadığını, seçimlerin, bakış açılarının olduğunu hatırlattığı için. Affetmenin mucizesini unutmayıp gösterdiği için...
Bu bizim filmimiz.
'8 Saniye'...
Sıradışı rüyalar gören, baskılar altında gerçeğini arayan Esra İnal'ın yolculuğu. Esra İnal'ın ta derinden sergilediği ilk oyunculuğu. Ömer Faruk Sorak'ın yönetmenlikte döktürdüğü, harika çekilmiş bir film.
Kadınların filmi. Yooo... Bilmemnenin altmış yetmiş tonu değiliz biz değil mi? Başka yerlerde saklıyız biz değil mi?
Hele son dönemde yaşadıklarımıza bakarsanız "Tam zamanında geldi, hoş geldi, iyi ki geldi bu film" diyeceğiz biz.
Çünkü bu bizim filmimiz.
Bu yolunu arayan, düzende duramayan, susup kenarda oturamayan, itirazı olan, inandığı yol tarzı olan, içi içine sığmayan, kendini yıkıp yeniden yaratmaktan korkmayan, gerçek sevginin peşinden koşan, mücadeleci, savaşçı, vazgeçmeyen, 'önce ben, ben güzelsem, ben bensem her şey güzel' diyebilen kadınların filmi.
8 Saniye...
Ön gösterimde izledim. Gider yine izlerim. Kızları toplar yine izlerim. Teşekkürler Esra İnal. Teşekkürler Ömer Faruk Sorak.
Bize bu sesler, bu renkler, bu tonlar lazım.