Mutluluk eşittir şimdi çünkü ne eksik ne fazlayız şimdi. Tam olmamız gerektiği gibiyiz.
İşler hiç yolunda görünmediği anda bile yolumuzdayız biz. Kendi yolumuzda.
Mutlu olacağım eğer şu işim çözülürse, eğer oraya gidilirse, eğer o kişi beni severse, eğer çocuğum olursa, eğer o arabayı alırsam, eğer şu kadar para kazanırsam...
Gerçekten öyle mi? Kişinin istekleri biter mi ki? Hep bir üst sınıftayken gözümüz, hep bir yukarıya bağlarken mutluluğumuzu nasıl mutlu olabiliriz ki.
Haz ve mutluluk karıştırılmaya pek müsaitmiş meğer. Bizim mutluluk sandığımız genellikle hazlı dakikalarmış.
Haz beynin yaratımı, mutluluk ruhun meselesi. O yüzden bu kadar kısa sürermiş mutluluk görünümlü hazlar, o yüzden içimizdeki boşluk katlana katlana büyümeye devam edermiş.
Size güzel bir haberim var. Mutluluğun koşullara bağlı olmadığını, herhangi bir maddeyle gelmeyeceğini idrak edebildiğimizde bu işi kurtarabiliriz.
Üzgünsün, aslında çok sebebin var ama elle tutulur, bugün başına gelen bi'şey yok gibi, birikmişlerin mahkumusun sanki. Ağzının da tadı yok. Esasen bu hayatın da anlamı yok. Sen bu dünyaya niye geldin ki? Çekmeye mi? Yalan dinlemeye mi? Hep mağlup olmaya mı? Hem çok başarılı olsan bile ne fark edecek ki? Can sıkıntısı çok fena değil mi? Bu hayat gerçekten senin mi?
Sen mi istedin tüm bunları. Bak kaç yaşındasın. İşin, arkadaşların, eşin, sevgilin... belki de uzun zamandır sevgilin, sevdiğin bile yok. Hissetmiyorsun sevgiyi. Genele bakarsan boşluk, robotluk hali seninkisi. Günlerini geçiriyorsun, zaman dolduruyorsun gibi. İnançların da köreldi. O kadar dua, dilek çöpe mi gitti?
Yok olmuyor bu hayat. Beceremedin sen bu işi. Belki herşeyin var, yani dünyevi. Ve fakat eksiksin işte. Sarmıyor seni. İfade edemiyorsun kendine bile kendini.
Bir dolu hedef koyuyorsun önüne, ee insan hedefsiz bir hiç. Biraz yapıyorsun, biraz sıkılıp yarıda bırakıyorsun. Hedefe ulaşınca yine ipte sallanıyorsun.
Tıkandın sen, üzerinden atamıyorsun, zihnini susturamıyorsun. Çok bunaldın sen.
Yalanlara, sahteliklere, ruhunu aç bırakan bu dünyaya doydun. İlham da gelmiyor artık. Kurudun.
O zaman hoş geldin. Bence tam da yerine geldin. Hayatının virajına geldin.
Kişisel gelişimci değilim, kocaman değilim, bilirkişi hiç değilim ama küçük bi'şey öğrendim. İşte tam bu anda kendine dönmektir tek adresin.
Çekilmektir olduğun ve fakat olamadığın, olduramadığın yerden. O'na dönmektir. İçini dinlemektir, temizlemektir. Dilemektir. Dua etmek ve beklemektir. Geliyor cevabın, sen kulağını, kalbini açınca geliyor. Kimse boşu boşuna nefes almıyor. Tıkandıysak yanlış yerdeyiz, yolumuzdan sapmışız demektir, hepsi bu. Biraz karmaşadan uzaklaşıp, özümüze sarılmamız gerekiyor. Sonra yoluna giriyor hatta zaten yolunda. İnsan bunu fark ediyor.
Bir kitap hayatınızı değiştirebilir mi? Neden olmasın. Sen isteyince o kitap gelip seni buluyor. Burak Özdemir'in kaleminden 'Tanrı'nın Doğum Günü' okuyunca nasıl da güzel bir ışık oluyor.
İyi pazarlar.