Gün geçmiyor ki iyi niyetlerle, güzelliklerle, hayallerle başlayan bir şeyin topluca içine etmeyelim.
Alın size Karaköy.
Geçen gün iş için Tophane'ye inince küçük Karaköy turu yaptım, sokaklarda yürüdüm. Bakalım İstanbul'un son dönemdeki en popüler semti ne âlemde.
Şöyle diyeyim Karaköy Ortaköy misali. Kahveci üstüne kahveci. Beş tane kahveci aynı sokakta gibi bir hal.
E peki ne oldu asıl istenene.
Hani Karaköy farklı olacaktı, sanatın, sanatçıların, tasarımcıların, gençlerin nefes aldığı, buluştuğu, turistlerin koştuğu bir yer olacaktı.
Geçiniz.
Çoktan suyu çıkmış.
Büyük umutlar ve yatırımlarla Karaköy'e gelenlerin sıkıntısı büyük. Üşenmedim çoğuyla konuştum. Bir kere belediye sadece dükkânların önündeki masaları toplamak için kapılarını çalıyormuş.
Güvenlik sıfır. Ortalık tinerci kaynıyormuş. Müşteri profilinin de değişmesinden yakınıyor dükkân sahipleri. Kiralar yüzde beş yüz artmış ama gelen müşteri çöp almadan gidiyormuş.
Berberi, demircisi, fırını... Karaköy'ün gerçek esnafı tek tek Karaköy'den çıkıyormuş. Yerine ne açılıyormuş? Dedim ya kahveciler.
Kahveler de çoğunlukla aynı marka yani özel bir kahve durumu yok. Hem biz ne ara bu kadar macchiato, latte meraklısı olduk onu da anlamış değilim.
Akşamları dımtıs müzikler. Bakkaldan aldıkları biralarla kafelerin önünde dikilip sosyal medyada check-in yapanlar. Yeni yapılan birbirinden alakasız mimariler ve daha birçok sorun.
Kahve içmiyorsan bakacağın iki üç dükkân var işte o kadar. E yazık. E günah.
Yine sahipsizlik, yine aynılık, yine saçmalık.
Geçmiş olsun.