Saat çalıyor, çalmasa...
Uyanmak gerek, bugün uyanmasam.
İşler beni bekler, beklemeseler. Kendi kendilerine olsalar o işler, yazılsa köşeler, yapılsa toplantılar, bitse şarkılar.
Saat ısrarlı, yine çalıyor, çalmasa...
Başım ağrıyor. Kafamın içinde sanki rüzgârlar esiyor.
Herkesin yüzüne yüzüne esniyorum.
Nerede bir koltuk görsem kıvrılmak istiyorum.
Yemek desen... yok, demesen.
Şimdi kim çiğneyecek...
O dereceyim.
E-mailler birikti, tek tek okuyacak hal mi var bende. Okusam da anlamam zaten. Salağım bu aralar.
Gazetelere bakıyorum, bir haberi beş kere okuyorum. Altıncıda sıkılıp başka habere geçiyorum. Kitaplar rafta kaldı, filmler evime en yakın-en uzak salonlarda vizyonda.
Benimse kemiklerim sızlıyor. Boynumun arkasında karıncalar yürüyor yukarı aşağı.
Yürümek demişken, yürüyüşler de yattı.
Saat çalıyor, saatler hep çalıyor, bir şeyler hep benden istiyor bir şeyler... Bu ara dursalar ya... saatler, yetişmeler, mecburiyetler.
Bahardan diyorlar. Çarparmış adamı.
Sersem edermiş. Bak o da öyleymiş, öbürü de...
E peki böyle çarpmak yasal mı? Sağlı sollu maşallah. Bu resmen çarpıp kaçmak.
Özetle demek istiyorum ki; dursak ya topluca.
Uyumak istiyorum, dursak ya.