Farkında mısın, hayatın çoktan gitti elinden.
Şimdi eğleniyorsun, teknolojinin sunduğu nimetlere bayılıyorsun.
Oturduğun yerden cümle âleme ulaşabiliyorsun, ahkâm kesebiliyorsun, fotoğraflarını paylaşıyorsun, yerini bildiriyorsun, ona buna mesajlar atabiliyorsun.
Keyfin yerinde.
Sanki tüm dünya hizmetinde, tadını çıkarıyorsun.
Peki ya gün gelip paylaşmak istemediğinde ne olacak?
Bir gün tüm bunlardan sıkıldığında, canın yanmaya başladığında, sana ait hiçbir şey kalmadığını fark ettiğinde ne olacak?
Geç olacak.
Hayatımıza çoktan veda ettik biz. Üstelik gönüllüydük buna. Hesaplamadık sonrasını. Parça parça sunduk kendimiz. Öyle açıktayız ki, gizemsizlikten, kendimizden kopmuşluktan kokuyoruz.
Yoluk yoluğuz.
Bir gün gelecek kimse bilmeden, duymadan tek başımıza bir adım bile atamayacağız.
Özgürlüğümüzün doruklarında koştuğumuzu zannediyoruz ama hapisteyiz aslında.
Hesap veriyoruz, sürekli savunmadayız, gruplara dahil olmaya çalışıyoruz, en iyi fotoğrafı biz çekmeye çalışıyoruz, en havalı cümleleri biz kurmaya uğraşıyoruz, en güzel yere giden ya da gitmiş gibi duran biz olmak istiyoruz.
Bunun nesi özgürlük. Bize özel ne varsa bozdurup bozdurup harcıyoruz.
Bizimki yeni nesil mahkûmiyet. Hem de en teknolojiğinden.
Biliyor musun; bir gün eski günlerine dönmek isteyeceksin... Ama dönüş yok, söylesene hayatına veda ettin mi?