Türkiye'nin en iyi haber sitesi
AYŞE ÖZYILMAZEL

Ama bu haksızlık!

Bu Nurgül Yeşilçay'a da Berrak Tüzünataç'a da haksızlık. Sözüm değerli büyüğüm Atilla Dorsay'a.
Üniversitede Radyo TV Sinema okurken başlamıştım Atilla Dorsay'ı takip etmeye.
Bütün kitaplarını satır satır okumuş, festival zamanları rastladığımda kalbim küt küt atarak ağzından çıkan her kelimeyi can kulağıyla dinlemiştim.
Bizim zamanımızda kırk tane sinema yazarı yoktu, bilirkişi yoktu. Yani biz öğrencilerin gözünde, dilinde, kapsama alanında. En başta Atilla Dorsay ve Sevin Okyay vardı. Sonra Ali Hakan.
Şimdi aklıma geldi de Sevin Okyay bize İstanbul Film Festival'inde görev versin diye az mı koştuk peşinde. En sonunda bizi her gün göre göre festivalde çalışıyoruz zannetmişti.
31 yaşına geldim hâlâ Sevin Hoca'yı görünce paniklerim, ne diyeceğimi bilemem, asker duruşuna geçerim.
Neyse, demem o ki Atilla Dorsay benim için böylesine kıymetlidir yani. Anısı, bilgisi, öğretisi büyüktür.
Ne var ki yıllar geçiyor, insan olgunlaşıyor, kendi hayat görüşüne sahip oluyor ve o çok hayranlık duyduğu adamın karşısına geçip; "Olmadı" diyebiliyor (Bak sen şu Ayşecik'e... Bir medya sitesi benimle ilgili haberlerde hep 'Ayşecik'li başlıklar atıyor, akılları sıra küçümsüyorlar yani... Çok gülüyorum. Ayşecik yesin sizi, ufalırsam cebinize gireceğim).
Ben de diyorum ki; "Atilla Abi valla da billa da olmadı". "Nurgül Yeşilçay Türkan Şoray'ın yerine geçebilirdi, fırsatı kaçırdı, şimdi sıra Berrak Tüzünataç'ta" saptaman olmadı.
İkisine de fazlasıyla haksızlık oldu. Çünkü ikisi birbirinden öyle farklı ki...
Biri çıkıyor, bir iş yapıyor, şöhreti yakalıyor ('Şöhret yakalanacak bir şey midir?' sorusu da ayrı bir konu) ve biz hemen ona kafamızda elbiseler dikiyoruz.
İlk işimiz de eskilerden bir simanın yerine konuşlandırmak oluyor tabii.
Diyelim Türkan Şoray'ın tahtına, Sezen Aksu'nun Kanlıca'daki yalısına, Ajda Pekkan'ın 'Süper Star en çok o satar' unvanına layık görüyoruz.
İyi de iki derin nefes alıp, bir zahmet ona soruyor muyuz; "Güzel kardeşim sen bu unvanı istiyor musun" diye.
Sormuyoruz! Ne soracağız, kararımızı verdik, gitti.
Biz hep buyuruyoruz. Biz onun hayallerini, hayatını, arzularını bilmeden, ondan bir şeyler istiyoruz.
Olmayınca da fırçayı çekiyoruz ya da ipini.
Ama bu haksızlık değilse nedir ki?
Hele kıyaslamak kocaman bir yanlış değilse ne olabilir ki?
Şimdiki sevgilimizi eskisiyle kıyaslarız, çamaşır makinemizi komşununkiyle, kocamızı arkadaşımızın kocasıyla, çocuklarımızı birbiriyle, arabamızı patronumuzun arabasıyla, kilomuzu Kate Moss'la, filmlerimizi Hollywood'la, müziğimizi elin Rihanna'sı, Beyonce'siyle (Yeri gelmişken not: Biyonse okunur Biyons değil)...
Ne oluyor Allah aşkına. Unuttuk mu yoksa;
Herkes tektir, herkes kendine özeldir... Atasözlerine başvurma hakkımızı kullanırsak; "Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır" da diyebiliriz sanırım.
Şimdi biz çıkıp Atilla Abi'yi biriyle kıyaslasak hoşuna gider mi? 'Ama' ile başlayan cümle patlaması yaşamaz mı? Sinirden ortadan ikiye çatlamaz mı?
Ne dersin sevgili Atilla Abi?
Haklısın; Türkan Şoray'ın yeri tabii ki dolmaz ama esasen kimsenin yeri dolmaz. Yani konuşlandırma yapmayalım diyorum, anlatabildim mi?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA