En pahalısı mı? En büyük pakette gelen mi? Yoksa 'ufacık' bir tek taş mı?
Yooo hiçbiri değil. Ben hayatımın en güzel hediyesini üç gün önce aldım.
Peki neden en güzeliydi, hemen çiziktiriyorum. Hani bazı insanlar vardır, onlar 7/24 size sizi ne kadar sevdiklerini söylemezler. Aslında onlar çok severler de belli etmezler, edemezler, doğaları budur.
Halbuki en iyi evlat, en sıkı dost, en ayrılmaz yoldaştır onlar. İşte benim de böyle bir dostum var. Beni sevdiğini bildiğim ama o sihirli sözcüklerin dilinden döküldüğünü henüz göremediğim bir dost.
O benim kırmızı alarmım, o benim adını duyduğumda gözlerimi dolduran arkadaşım. Peki ya ben onun için neyim? Ne kadar karşılık beklemeden de sevse ister istemez hani çaktırmadan da olsa düşünür ya insan; "O da beni benim onu sevdiğim kadar seviyor mu" diye.
Ve bir şey bekler, elle tutabileceği bir şey ister ki bir "oh" çekebilsin.
Geçen gün telefonum çaldı, o arıyor. "Sana bir hediye getirdim Burak sana verecek". Gördünüz mü, öyle bir adamdan bahsediyorum size. Kendi elleriyle aldığı hediyeyi başkasıyla yollamayı tercih eder.
Hediye geldi... Ne olduğu önemli değil. Aldığım en güzel hediyeydi işte. Çünkü o beni düşünmüştü, çünkü o benim için uzaklardan taşımıştı onu. Beni seviyordu ve artık elimde kanıtım da vardı.
Evet! En güzel hediye, aniden çıkagelen, gönülden kopan, size düşünüldüğünüzü hissettiren hediyedir bence.