"Ben, bir Batı ülkesinde muhatabım tarafından bu enerji politikalarından çok önemli bir tanesiyle ilgili 'bu adımı atmamam yönünde' bire bir sözlü imalı tehdit edilmiş bir bakanım. Türkiye'nin rahmetli Adnan Menderes ile 1956 yılında başlayan nükleer yolculuğu hep engellendi, ertelendi, ciddi bir dirençle karşılaştı. 70 yıldır tüm dünya bu projeleri yapıyor. Yıllardır herkese helal olan bir teknoloji, Türkiye'ye haram deniliyorsa orada bir yanlışlık var demektir."
Bu sözler dönemin Enerji Bakanı Berat Albayrak'a ait. Türkiye'de iş yapanlar hep engellendi ama Türkiye'nin nükleer yolculuğu tam bir "Yaptırmayız" hikayesi... Merak edenlere nükleer yolculuğun köşe başlarını söylesem ne demek istediğim anlaşılacaktır. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes 1956 yılında Türkiye'nin nükleer enerjisiyle ilgili ilk girişim kararını alıyor. 1960 yılında Adnan Menderes'e karşı darbe gerçekleştiriliyor. Türkiye 1970'li yıllarda Erbakan ve Demirel zamanında da bu kararı alıyor. 1974 yılında hükümetin başına gelenler ve 80 darbesi. Yine bu adımlar havada kalıyor. 1989 yılında Turgut Özal nükleer enerjiyle ilgili bir inisiyatif alıyor fakat 1993 yılında ölümüyle yine gerçekleşmiyor. 2009 yılında Erdoğan, nükleer enerjiyle ilgili bir irade gösteriyor. Sonrasında darbe girişimine kadar süren tabloya hepimiz şahidiz.
Türkiye'den sonra bu işe başlayan Güney Kore'nin hikâyesini okuyun bir de...
Türkiye, 1977'de ilk nükleer santralinin ihalesini yaparken Güney Kore, 1978 yılında ilk reaktörünü işletmeye almayı başardı. Bugün elektriğinin yaklaşık üçte birini nükleerden sağlayan bu ülke artık nükleer teknoloji ihraç ediyor. Nükleer teknoloji kullanımı konusunda dünyada en önde gelen ülkeler arasında yer alıyor. 20 milyar dolarlık bir sözleşme kapsamında Birleşik Arap Emirlikleri'nin ilk nükleer enerji santralinin inşasında Güney Kore var.
Bir başka örnek ise Fransa. Türkiye'nin nükleer için adım attığı yıllarda Fransa'da bu konuyla ilgili en ufak bir çalışma bile yoktu. Oysa bugün Fransa, dünyanın en büyük net elektrik ihracatçısı ve bundan yılda 3 milyar Euro'nun üzerinde kazanç elde ediyor. Elektriğinin yaklaşık yüzde 70'ini nükleer enerjiden elde ediyor.
Dünya, elektriğinin yüzde 10'u nükleerden elde ediliyor. Bugün 32 ülkede toplam 423 reaktör düşük karbonlu ve kesintisiz elektrik üretimini sağlıyor.
Yani Türkiye bugün sadece bir nükleer santrale değil,,, yaklaşık 70 yıllık verdiği mücadelelerle büyük bir hayaline kavuşuyor.
Akkuyu Nükleer Güç Santrali sahasına ilk taze nükleer yakıt bugün Başkan Erdoğan'ın katılacağı törenle teslim edilecek.
Yakıtın tesise gelmesiyle birlikte santral, "nükleer tesis" statüsü kazanacak. Ön testlerin ve hazırlıkların tamamlanmasının ardından ilk ünitenin devreye alınması planlanıyor. Türkiye'ye tek seferde yapılan en büyük yatırım olan Akkuyu 'Yap, İşlet, Sahip Ol' (Build, Own, Operate) modeliyle yapılan dünyadaki ilk nükleer santral projesi aynı zamanda. Her biri 1200 MW elektrik üretim kapasitesine sahip dört üniteden oluşan Akkuyu'nun toplam 4800 MW'lık kapasiteye sahip. Yani İstanbul kadar büyük bir şehrin elektrik ihtiyacının tamamını karşılayacak bir kapasiteye sahip olacak.
Sadece üreteceği elektrikle değil uzun vadede Türkiye'de nükleer bilim ve teknolojilerin gelişimi için de büyük bir adım. Projede yüzde 80'ini Türk vatandaşının oluşturduğu 25 binin üzerinde kişi çalışıyor. Rusya'da eğitim gören en az 600 Türk mühendis santralde görev alacak. Nükleer santralin inşaat, ekipman imalat süreçlerinde yerli sanayiye de imkân tanındı. Projede yer alan 400'e yakın Türk tedarikçi büyük bir deneyim kazandı. Bu insan kaynağı ve şirketler Türkiye'nin diğer nükleer santral projelerinde en büyük gücü olacak.
Artık daha özgüvenle söyleyebiliyoruz. Neden olmasın? Türkiye nükleer alanda neden ihracatçı olmasın?