Bu yaşananlar aslında hep Yunan garsonların işi...
Şöyle ki... 15 Temmuz 1959'da Yunanistan Avrupa Ekonomik Topluluğu'na üyelik için başvuruda bulunuyor.
Türkiye'nin başvuru tarihi ise 31 Temmuz 1959...
Tarihler 1 Ocak 1981'i gösterdiğinde AB, Yunanistan'ı üyeliğe kabul ediyor. Türkiye'yi ise bekletmeyi sürdürüyor.
Yunanistan o dönemde zenginler kulübüne giren ilk fakir ülke olarak görülüyor. "Garsonlar ülkesi" deniliyor.
Ve o "garsonlar ülkesi", AB'den daha fazla fon sağlayabilmek için oyunlar oynuyor. Gelinen nokta ortada... Faturayı bütün AB ödüyor.
İşte o fatura, zihinlere ayrılığı tetikleyecek şu soruyu yerleştiriyor: "Onlar harcadı, biz neden ödüyoruz? Bizim karıncalarımız işsizken, ağustos böceğini neden besliyoruz?"
***
İngiltere Başbakanı David Cameron, referandum kozunu kullanarak seçim kazandı. Halkının ne diyeceğini çok iyi bildiğine o kadar güveniyordu ki...
Referandum sürecindeki politikalarına
Türkiye'yi bile konu etti. Sonunda da dün istifa edeceğini açıkladı. Kendi elleriyle hazırladığı bu yeni dönemde imzası olmayacak.
Uçan kuşa bahis oynanan İngiltere'de belki de yüzyılın en büyük kaybedeni Cameron oldu.
Cameron'ın okuyamadığı durum şudur: Dünyanın her yerinde ekonomik krizlerden bunalan halklar var. Üstelik bu global köyde, kendi ülkesinden çok başkalarının borçlarıyla uğraşılması canlarını sıkıyor. İşsizlikten, umutsuzluktan bunalan orta sınıf, daha milliyetçi daha muhafazakâr yani sınırları olan ülkeler istiyor. Artık bu
orta sınıf, karar alma süreçlerine damgasını vuruyor. Bugün ABD'de
Trump'ı dünyanın başına bela etme tehdidinin
gerçek kahramanları da yine bu orta
sınıf... 2008 yılında evsiz kalma riskini atlatabilmiş
krizzedeler...
Bu noktada ülkesini ve dünyayı iyi okumak çok büyük bir liderlik vasfı...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın milli ve yerli üretimden neden bu kadar sıklıkla bahsettiğini şimdi daha net görüyoruz. Artık birçok ülkede daha milli olmaktan daha yerli olmaktan bahseden liderler göreceğiz.
***
Büyüyemeyen Avrupa'nın yanında en hızlı büyüyen ülkelerden biri Türkiye. Beklemek yerine yeni ekonomik reform paketleri hazırlayabilecek kadar öngörülü...
Küresel piyasaların yarattığı sıkıntıların dışında bu rüzgâr geçtikten sonra Türkiye çok daha avantajlı bir noktaya doğru gitme fırsatı yakalayabilir. Çünkü görünen o ki Avrupa'da birçok ülke siyasi istikrarsızlıkla ve bunun sonucu olarak ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya olacak. Daha çok sandık kurulacak. Bu dönemde siyasi ve ekonomik istikrar içinde olmak büyük bir avantaj... Zaten Avrupa Birliği'ne girip girmemek değil mesele... Adına Ankara kriteri de deseniz Brüksel kriteri de farketmez... Refah seviyesinde olmaktır aslolan...