Türkiye 31 Mart'ta bir yerel seçime gidiyor ama bu seçimler bir yerel seçimden çok daha fazlası. Çünkü bu seçimler, henüz listeler netleşmese de siyasetin geleceğinin şekillenmesi açısından bir dönüm noktası olacak.
İki mayıs seçiminde Altılı Masa ittifakının ağır yenilgi alması bunun işaretini verdi. Önce hayal kırıklığı yaratan Altılı Masa ittifakı dağıldı ve muhalefet partilerinde iç kavga başladı. CHP ve DEM'de yönetim değişti, İyi Parti de istifalar ve iç kavgayla irtifa kaybetti. Kısaca muhalefetin merkez partileri seçmenini küstürdü ve büyük oranda kaybetti.
Muhalefet bu moralsizlikle yerel seçimlere gidiyor. Bu da doğal olarak küçük ve marjinal partilere yeni bir imkan sunuyor. Uçlara savrulan, göç ve dini hassasiyetler üzerinden siyaset yapan partiler bu süreçte daha sert bir siyaset izleyecek.
Bu siyasi zemini karanlık güçler terör örgütlerini devreye sokarak daha da derinleştiriyor.
Baksanıza, son gönlerde arka arkaya PKK'dan DHKP-C ve DEAŞ'a birçok terör örgütünün ciddi saldırılarına tanık olduk. Bu dönemde artan kışkırtıcı meczup çıkışlar da tesadüf olmasa gerek.
En son İstanbul Küçükçekmece'de AK Parti'nin belediye başkan adayı Aziz Yeniay'ın katıldığı toplantı yönelik saldırı da farklı değil.
Bir terör uzmanı şöyle diyor: "Bir ülkede terör bir kiliseyi, bir dini mekanı veya bir seçim merkezini seçiyorsa bu karışıklığın işaretidir."
Bu kaotik tablo içinde bir seçime gidiyoruz ve partiler büyük oranda genel seçimlerin aksine bu seçimlere kendi adayıyla katılıyor.
Çok adaylı, çok denklemli ve biraz da sert geçecek bir seçim yaşanacak.
Peki ortaya nasıl bir tablo çıkartacak ve seçmen nasıl bir tercih yapacak?
Büyükşehirlerde görülüyor, seçim büyük oranda AK Parti ile CHP arasında geçecek. Özellikle büyükşehirlerde ayrı aday çıkartan İyi Parti, DEM, Yeniden Refah ve Zafer Partilerinin performansları doğal olarak bu iki büyük partiyi de etkileyecek.
Bu da sadece küçük partilerin değil büyük partilerin de seçimi hafife almamaları gerektiğini gösteriyor. Çünkü bu seçimlerde seçmenin vereceği karar, 1 Nisan sonrası siyasette kimlerin kalıcı kimler gidici olduğunun işareti olacak.
AK Parti ve MHP, Cumhur İttifakı olarak genel seçimleri kazandı ama yerel seçimde de aldığı oyu koruması gerekir ki önümüzdeki 4 yılı sorunsuz geçsin.
Durum CHP açısından daha kritik... CHP Genel Başkanı Özgür Özel ilk seçim sınavına çıkacak. Gerçi kurultayı kazandı ama eşbaşkanlık pozisyonu ve aday belirlemede yaşanan kavgalar nedeniyle süreci kötü yönetti. Geçen seçimde alınan 11 büyükşehri koruyamazsa o koltukta oturması zor.
Ama daha kritik olan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun durumu. İmamoğlu kendi kişisel kariyer planlaması nedeniyle bu seçimleri İstanbul gerçeğinden kopartıp genel seçim havasına sokarak, Erdoğan karşıtlığı ve toplumsal gerilim üzerinden yürütmek istiyor. Ama her partinin kendi adayını çıkartması, AK Parti adayı Murat Kurum'un pozitif bir rüzgar estirmesi işinin hiç de kolay olmadığını gösteriyor. Kaybederse CHP'nin başına geçme hayali bile hayal olur
İyi Parti, DEM ve Yeniden Refah Partilerinin kalıcı olup olmayacakları da alacakları oya bağlı. Başkan Erdoğan'ın güçlü liderliği, bölgesel kuşatmalar ve Cumhur İttifakı nedeniyle en azından bu seçimde, AB ülkelerindeki gibi merkezden marjinal partilere bir kayış ihtimali görülmüyor.
***
ÇAĞDAŞ PARTİ
Şu sıralarda CHP kulislerinde bir partinin logosu dolaştırılıyor. Biraz araştırdım henüz bu isimle bir parti yok. Çağdaş Demokrat Parti diye bir parti var ama onun logosu farklı. CHP içindeki bir ekibin böyle bir parti kuracağından söz ediliyor. Kim bunlar bilen var mı?
***
ÖCALAN-DEMİRTAŞ KAVGASI
DEM Parti'de neler olup bittiği meselesi çok tartışılacak gibi görünüyor.
Bunun nedeni DEM Parti'nin İstanbul'da aday gösterme meselesini uzatması ve parti yetkilileriyle ilgili siyasi aktörlerin açık ve net konuşmaması.
Öyle ki, DEM Parti üyeleri, hatta milletvekilliği yapan isimler bile hala ne olup bittiğini tam olarak bilmiyor. Başak Demirtaş'ın adaylığının çekmesi eşi Selahattin Demirtaş'ın "üçüncü yol" çıkışı hala üstü kapalı tartışılıyor.
Kandil Baronu Mustafa Karasu'nun CHP'yle ittifakı destekleyen açıklamasına rağmen Meral Danış Beştaş'ın İstanbul adayı yapılması da bir o kadar ilginç ve tartışılıyor. Bu da o cephede, DEM'i ve Demirtaş'ı da aşan bir çatışma yaşandığını gösteriyor.
Kandil'de de DEM içinde de CHP ve "Türk Solu" ile ittifakı savunanlarla karşı çıkanlar arasında bir kavga var.
Burada ilginç olan, bu çatışmada çözüm sürece dahil başından beri "seküler" güçlerle ittifakı savunan, çözüm süreci dahil AK Parti'yle ilişki kurulmasını sabote eden Selahattin Demirtaş'ın 28 Mayıs seçiminden sonra rota değiştirmesi. Oysa daha dün "Yürü Bay Kemal" diyerek altılı yedili ittifaka destek veren Demirtaş'tı. Hatta bir önceki yerel seçimlerde Öcalan "Üçüncü yol" derken, "Bağrınıza taş basın, Ekrem'e oy verin" diye de Demirtaş'tı.
Şimdi ne oldu da birden "üçüncü yol"cu kesildi?
Aslında geldiği nokta, Leyla Zana ve Ahmet Türk'ten hatta DEM Parti içinde CHP'yle ittifak yapılmaması gerektiğini söyleyenlerden farklı değil. Peki buna rağmen Demirtaş'ın eşi Başak Demirtaş'ı aday yapması neden engellendi?
Başak Demirtaş'ın daha fazla oy alacağı da sır değil. Belki de işin asıl sırrı burada. DEM Parti ve Kandil içinde esaslı bir Öcalan- Demirtaş çatışması yaşandığını herkes biliyor. Şu gerçek de bilinir; çözüm sürecini sabote eden, her seçimde CHP'yle, Sorosçularla birlikte olmayı savunan Demirtaş'ın önerdiği hiçbir siyaset başarılı olmadı ve hayal kırıklığı yarattı. Şimdi düne kadar karşı çıktığı siyasete sahip çıkarak yeni bir "liderlik" hesabı yapıyor. Buna da kimse güvenmiyor ve parti içinde veya dışındaki "Öcalancılar" da izin vermiyor. Olan bu...