Deprem şehirlerinde yaşanan derin acıların ortasında siyaset konuşmak ne kadar zorsa siyasetten kaçmak da o kadar zor.
Her şey siyasetle ilgili ve her sözün sonu da öyle veya böyle siyasete çıkıyor. O gece, Hatay'ın tarihi ilçesi Antakya merkezde, biri Köprübaşı, diğeri Yunus Emre Parkı'nda iki ayrı anma töreni vardı. Saatler öncesinden hüzünlü insanların o alanlara aktığını izledim. Küçük kıyametin koptuğu o an geldiğinde, saatler 04.17'yi gösterdiğinde sadece belli belirsiz sessizliği delen hıçkırıklar ve gözyaşları vardı. İstiklal Marşı bitip konuşmalar başlayınca kalabalık da hareketlendi. Bu haraketlilik bir anda Köprübaşı'nda bir araya gelen Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş'a karşı protestoya dönüştü.
Demokratik bir tepkiydi bu. Hükümete yönelik olanı şaşırtmasa da muhalefete yönelen protesto şaşırtıcıydı. Üstelik CHP daha yeni "değişim"le yola çıkmışken... Hataylıların değişmesini istedikleri Lütfü Savaş'ı geri çekip yeni birini atarlar mı bilemem ama bu protestolar sandığa yansıyacak görünüyor. Hele TİP aday çıkartırsa CHP'nin Hatay'da işi bir hayli zor. Depremi alet etmeleri de işe yaramayacak. Tabii sadece Hatay'da da değil, İstanbul'dan İzmir'e, Antalya'dan Malatya'ya her yerde aday seçimine karşı ciddi tepkiler var. Açıkçası isimler değişmiş olsa da CHP'deki derin siyasetsizlik gerçeği değişmemişti.
Bu da gerilim siyasetinin süreceği anlamına geliyordu. Öyle olduğu için de Özel ve İmamoğlu ikilisi tipik CHP siyasetine dönecek ve asrın depreminin yol açtığı derin acıları azaltmak yerine tam tersine derinleştiren bir yöntem izleyeceklerdi.
Başkan Erdoğan'ın başını ve sonunu kırparak çarpıttıkları sözlerine bu yüzden dört elle sarıldılar ve onlarca yalan ürettiler. Bu aynı zamanda siyaseten sıkıştıklarının da bir işaretiydi.
Bu sıkışma, onları devirdikleri genel başkanları Kemal Kılıçdaroğlu'ndan medet umar hâle getirdi. Baksanıza günlerdir medyaları "Kılıçdaroğlu neden meydanlara inmiyor, neden adaylara destek vermiyor?" diye sitem edip duruyor. Hatta foncu bir gazeteci, Kılıçdaroğlu'nun memnuniyetini "Islık çalıyor" diye yorumluyor.
Görünen o ki, yeni bir siyaset üretmedikleri sürece bu kısırdöngüden kurtulma ihtimalleri de yok.
***
DEMİRTAŞ'A KANDİL VETOSU
Başak Demirtaş'ın adaylık çıkışı DEM Parti tabanında ezber bozmuş, "umut" yaratmıştı; dönüşü ise tam bir hayal kırıklığı oldu. Şaşırmadık tabii..
Hele Demirtaş'ın şu açıklamasına hiç şaşırmadık:
"Bununla birlikte gelinen aşamada benim İstanbul Büyükşehir Belediyesi adaylık beyanımın bir başvuruya dönüşmemesi konusunda da partimizle ortak görüş birliğine varmış bulunmaktayız."
Hem de "Partimizle tam bir uyum ve koordinasyon içerisinde..."
DEM yönetiminin açıklaması da seçmenin aklıyla alay edecek kadar açık ve netti:
"Yetkili kurullarımız gelinen aşamada tüm seçenekleri masaya yatırarak gelişmeleri değerlendirmiş ve Başak Hanım'la bir araya gelerek tam bir uyum ve koordinasyon halinde ortaklaşarak aday olmaması görüşüne varılmıştır."
İkisi de aynı kalemden çıkmış gibi...
Daha önce, "Oyun içinde oyun var" diyerek, "Selahattin Demirtaş'ın devreye girmesi ilk bakışta ezber bozuyor görünse de şüphe çekiyor" demiştim.
Ne de olsa, yüzde 13 oyu Kandil'in baskısına heba eden bir siyasi aktörden söz ediyoruz. Devlete gösterdiği cesaretin onda birini Kandil'e gösterseydi kendini hatırlatmaya gerek kalmaz, çoktan siyasi aktör olurdu.