Önceki iki gün arka arkaya 12 askerimizin şehit edilmeleri tesadüf değil, arkasında bölgeyi değiştirmek isteyen küresel hesaplar var. Bu da yeni değil.
Aslında ne zaman Türkiye bölgesinde etkili bir siyaset devreye soksa, ne zaman küresel bir projeye öncülük etmek istese ya da ne zaman ekonomisi biraz canlansa, temel sorunlarıyla yüzleşmeye kalksa veya kritik bir seçime gidiyor olsa mutlaka birileri düğmeye basar.
Bu bazen ABD olur, bazen bir AB ülkesi veya bir bölge ülkesi fark etmez, tek tek de gelirler bazen hepsi birden de gelir ve bütün tuşlara basarlar.
Son 10 yılda bu saldırıların 50 tonunu bir arada gördük. Kullandıkları aparatlar da hep aynı; bazen PKK, bazen DEAŞ, bazen FETÖ bazen de "İçimizdeki Amerikalılar..."
En paçozları da "Nerde bu üst akıl" diyerek güya dalga geçen siyasetsiz siyasetçiler.
Oysa yukarımızda Ukrayna-Rusya savaşıyla, aşağımızda Gazze soykırımıyla bölgemiz ateş altında ve hedefte de Türkiye var. İrtifa kaybeden, dünya halkları nezdinde ahlaki notu sıfırlanan ABD, açıkça Türkiye'nin bölgede etkin rol üstlenmesini istemiyor.
Bu yüzden de Türkiye'ye saldırıların geleceği sürpriz değildi. Saldırının Irak topraklarından gelmesi de bilinçli.
Gazze saldırısı sonrası yaşanan sürece bakın. ABD'ye ve Batı'ya rağmen Türkiye, Filistin davasını sahiplenerek, bölge ülkelerinin inisiyatif almasını sağlayan diplomatik hamleler yaparak, "Dünya 5'ten büyüktür" siyasetine paralel yeni bir "garantörlük" model ortaya koydu.
Hamas'ı terör örgütü kabul etmeyerek de ezber bozdu. Hatırlayın bütün bunlara ilk cevap da ABD Başkanı Biden'den geldi:
"Türkiye, Suriye'de güvenliğimizi tehdit ediyor."
Bu ilgili aparat PKK'ya ve ilgili istihbarat örgütlerine açık mesajdı.
Tabi sadece bu da değil, asıl ABD'yi rahatsız eden adım Türkiye'nin Irak'la birlikte "Kalkınma Yolu" projesini hayata geçirme iradesiydi. Basra'dan Türkiye'ye uzanan hat, Çin'in Kuşak Yolu'yla buluşarak Avrupa'ya uzanıyordu.
Çok değil birkaç gün önce Irak Savunma ve İçişleri Bakanları Türkiye'deydi. Bu proje ve içinde PKK'nın da olduğu güvenlik alanında çok ciddi adımlar atıldı.
Bunun Biden'ı çıldırtmadığını kimse söyleyemez. Bu yolun devreye girmesi Biden'ın G-20 zirvesinde "hayalim" dediği Hindistan-İsrail-Avrupa hattının sönümlenmesi demek. Harekete geçmemesini beklemek hata olurdu. Esas hedef de PKK yoluyla zaten sıkıntılı olan Irak'ı daha da güvensiz hale getirmek.
İşin bir de iç siyaset ayağı var.
Yine bir seçim öncesi ve yine aynı anda bütün tuşlara basılmış durumda. Son bir hafta içinde tartışılan konulara bakın. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin'e yöneltilen "tarikat-cemaat" suçlamaları, TSK'da "Atatürk fotoğrafı takılmadı" iddiasının köpürtülmesi bildiğimiz klasik "laikanti laik" tartışmasını hortlatmaya yetti. Bu fırsatı NBC, CBS gibi onlarca küresel yayın organın sahibi Murdoch'ın televizyonu FoxTv de kaçırmadı. Hemen "Kızıl Goncalar" dizisiyle suyu bulandırmaya başladı. Ama asıl garabet, alesta bekleyen 28 Şubat kafalı aydın ve gazetecilerin tavrında. Bu aydınlar, "Nato kafa nato mermer" misali aynı ezberi tekrarlamaktan hiç bıkmadı. Güya çok sevdikleri Uğur Mumcu'yu kimlerin öldürüldüğünü sorgulamayanlar, FETÖ'nün tarikat değil bir casusluk şebekesi olduğunu görmezden gelip ittifak yapanlar, yine "şeriat geliyor" diye yaygara koparıyor.
Halkı böyle uyduruk tehlikelerle korkutmaya çalışan kötürüm olmuş bir akılla karşı karşıyayız. Artık öyle bir noktaya geldiler ki, dönüp çevremizde neler olduğuna baksalar da görmüyorlar. Neden her seçimde hayal kırıklığı yaşadıklarının cevabı da burada saklı.
***
CHP KENDİ AYAĞINA SIKIYOR
Ortada çok ciddi ve hedefi faklı bir terör saldırısı var... PKK'nın boyunu aşan, Türkiye'nin bölgesel hesaplarını bozmaya çalışan, Irak'a daha da istikrarsızlaştıran bir saldırı bu. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun, böyle bir terör saldırısı karşısında bütün partiler, sivil toplum örgütleri, sendikalar, meslek odaları topyekun harekete geçer ve ortak tavır alır.
Ne yazık ki bizde böyle olmuyor. Artık tahammül sınırlarını zorlasa da PKK'nın siyasi ayağı DEM'in farklı bir tavır koymasını kimse beklemiyor.
Ama şaşırtıcı olan Cumhuriyeti kuran parti CHP'nin yeni yönetiminin DEM'le neredeyse bire bir örtüşen bir tavır alması. Daha önce Kılıçdaroğlu döneminde adı konmasa da "oy için" CHP'nin savrulduğu, pazarlık yaptığı görüldü ama bu kadar açık ve pervasız bir biçimde DEM'le bütünleşeceği kimsenin aklına gelmezdi.
Düşünsenize Meclis'te grubu bulunan 4 parti AK Parti, MHP, İyi Parti ve Saadet Partisi PKK terörünü kınayan ortak bir bildiriye imza atıyor ama CHP atmıyor. CHP Grup Başkanvekili "zıp zıp" Ali Mahir Başarır şöyle bir gerekçeye sığınıyor:
"CHP bireysel olarak tekil açıklamasını yapmıştır, tepkisini ve önerilerini ortaya koymuştur. Ne CHP ne DEM ne AKP ne de bir başka parti bu hassas konuda iradesini ortaklaştırmak zorunda."
Mantığa bakar mısınız? Ne yazık ki CHP'yi terör karşısında kimse ortaklaşmak zorunda değil diyen bir akıl yönetiyor. Güya sosyal demokrat parti olacaklar. Dönüp, İspanya'da Sosyalist Parti'yle muhafazakar Halkçı Parti'nin, hatta Bask milliyetçi partilerinin bir belediye meclis üyesinin ETA tarafından öldürülmesi karşısında nasıl yanyana geldiklerine bir baksın. Bundan utanırlar mı bilemem ama CHP esasında kendi ayağına sıkıyor. Küçük siyasi hesaplar ve İmamoğlu'nun siyasi aktör olması uğruna CHP'yi kimliksiz hale getiriyorlar.