CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, 13 yılda 12 seçim kaybettiği halde koltuğu bırakmaması, hatta "kaybetmedim" diye yeniden seçim istemesi ve "temiz CHP"li araması rakiplerini gülümsetse de eski yeni bütün CHP'lileri öfkelendirdi.
O kadar öfkelendiler ki, düne kadar gençlerin "demokrat dede"si, aydınların dünyaya örnek diye sunduğu "barışçıl lideri" Kılıçdaroğlu, bir anda canavara dönüştü.
Ne tek adamlığı kaldı, ne FETÖ'cülüğü, ne PKK-HDP savunuculuğu, ne mezhepçiliği ne de yalancılığı.
Bu konuda fondaş medya, bütün süreçlerin günahkârı A Takımı ve hâlâ cesaret gösterip ortaya çıkmayan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun kervanına eski tüfek CHP'liler de katıldı. En başta da eski CHP Politbürosu'nun değişmeyen ismi Önder Sav ve eski Meclis Grup Başkanvekili Kemal Anadol...
Şu tesadüfe bakın, ikisi de FETÖ kumpasıyla genel başkanlıktan giden Baykal sonrası ilk kurultayın önemli aktörleri. Biri Kılıçdaroğlu'nun elini kaldırırken, diğer divan başkanlığı yapıyordu. O gün ne Baykal'ın gönderilip yerine Kılıçdaroğlu'nun getirilmesini öneren ABD eksenli Silk Road Enstitüsü raporu umurlarındaydı ne de o kumpasla CHP'ye biçilen rolün farkındaydılar.
Hepsi de Gandi ilan ettikleri Kılıçdaroğlu'na güzellemeler düzüyordu.
Bugün şikâyet edilen CHP'nin temelleri işte o gün atıldı.
Kılıçdaroğlu adım adım kendisinden bekleneni hayata geçirirken kimse sesini çıkarmadı. Daha 2011 yılında bugün ABD'de FETÖ'nün en etkili isimlerinden Aykan Erdemir, hem en yüksek oyla Parti Meclisi'ne seçiliyor hem de Bursa CHP milletvekili oluyordu. Sav ve Anadol dâhil hiçbir CHP'li "Bu adamı kim getirdi?" diye sormadı.
Sahi kim getirmişti o adamı?
Kılıçdaroğlu 2012'de FETÖ'cüler MİT operasyonunu yaparken, Zaman gazetesine "Yargıda cemaat vardır diyemem" demeci veriyor, sonra da CHP Genel Merkezi'nde FETÖ'cü Faruk Tapan'ı ağırlıyordu. O zaman da CHP'lilerin sesi çıkmadı.
Ama en ilginci, CHP Milletvekili Birgül Ayman Güler'in 2014 yerel seçimlerinde "Partimiz cemaatle ittifak yaptı" itirafıydı. Kimsenin kılı kıpırdamadı.
Bırakın aldığı danışmanları, listeye koyduğu FETÖ'cüleri, ülkeyi sarsan 17-25 yargı operasyonuna, MİT TIR'ları operasyonuna ve 15 Temmuz 2016'daki kanlı darbe ve işgal girişimine bile CHP'liler ilgisiz kaldı. Kadeh kaldıran belediye başkanına da, "kontrollü darbe" iftirasına da karşı çıkan olmadı.
Her evden bir oy HDP'ye verildiğinde, 15 milletvekili İyi Parti'ye gönderildiğinde de CHP'liler sustu.
Tam tersine bugün ağlayan, öfkelenen bütün CHP'liler gidip "tıpış tıpış" oy verdi ve neden verdiğini de sorgulamadı. Hepsinin gerekçesi aynıydı: "İtiraz edersek AKP'ye yarar."
Müthiş bir tuzaktı. Bugünlere böyle gelindi.
Defalarca CHP'nin FETÖ'ye teslim olduğunu, HDP'yle ilişkisinin PKK şiddetini meşrulaştırdığını yazdık. Bizi bırakın, CHP'nin önemli isimlerinden Yılmaz Ateş, "Partimizi FETÖ teslim aldı" deyip ihraç edildiğinde de CHP'liler tepkisiz kaldı.
Peki bütün bunlar olurken, CHP'liler ne yapmış? Sabretmişler...
Tecrübeli siyasetçi Kemal Anadol, Kılıçdaroğlu'na seslenerek şöyle diyor: "CHP size her şeyi verdi, CHP ilkelerine ters düşen uygulamalarınıza sırf parti zarar görmesin diye sabretti."
Önder Sav ise nihayet Kılıçdaroğlu'nun sadece son seçimde ne yaptığını fark etmiş: "Yanlış ve hayalperest, olanaksız vaatlerde bulunuldu."
Anadol en azından FETÖ'den falan bahsediyor, Sav o tür ilişkilerden bile söz etmiyor. Oysa her şey herkesin gözü önünde oldu ve CHP'lilerin, aydınların ve "solcu" gazetecilerin ezici çoğunluğu Kılıçdaroğlu siyasetine sonuna kadar destek verdi.
Bu durumda sadece Kılıçdaroğlu'nun istifası yeter mi?
Günahsız olan ilk taşı atsın...