Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) sadece yurtdışında Türkiye'ye yönelik terör unsurlarına değil, içeride de yabancı istihbarat örgütlerine karşı önemli operasyonlar yapıyor. Son birkaç yılda İsrail, Rus ve İran istihbaratlarının Türkiye'de çalışan casuslarına yönelik operasyonlar ise bir hayli dikkat çekiciydi. Bu serinin son örneğini bir süre önce Sabah Gazetesi Haber Koordinatörü sevgili Abdurrahman Şimşek'in manşet haberinden öğrendik.
Haberde, MOSSAD'ın uluslararası operasyonlarda kullandığı 7 casusu İstanbul'da yakalanmıştı. Geçen yıl da yine MOSSAD'ın yurtdışındaki muhaliflere suikast düzenleyen hücrelerine yönelik bir operasyon düzenlenmişti.
Bunlar MİT'in açığa çıkardığı casusluk faaliyetleri.
Peki Türkiye'de derin geçmişi olan CIA veya geniş ilişki ağı olduğu bilinen Alman BND ve İngiliz MI6 casuslarının hiç mi faaliyetleri yok? Türkiye onlar açısından sadece bugün değil son 200 yıldır en yoğun ilgilendikleri ülke.
Örneğin, son dönemde yaşanan Gezi kalkışması, MİT TIR'ları veya 15 Temmuz darbe ve işgal girişiminin arkasında CIA, BND veya MOSSAD vardı.
Geçmişteki sosyal olaylar da büyük oranda böyleydi. Tarih Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasında Batılı casusların önemli rol oynadığını yazar. Merhum Aytunç Altındal da, "Türkiye'de ve Dünyada Casuslar" kitabında İstanbul'la ilgili ilginç bir tespit yapıyor:
"İstanbul günümüzde de CIA'nın en yoğun olarak faaliyet gösterdiği, en gizli ajanlık ve casusluk faaliyetlerini yönettiği bir kenttir. Avrupa'da en çok CIA ve FBI ajanı İstanbul ve Türkiye'dedir. Yaklaşık 300-400 kişilik bir kadroya sahip olduğu, bunun Türkiye içinden devşirilmiş muhbir, ajitatör ve ajan provokatörlerle birlikte en az 4 bin kişiye ulaştığı tahmin edilmektedir."
Bunların en bilinenleri ise hiç kuşkusuz diplomat olanlardı. Bu açıdan Türkiye'de çok önemli "ajan" büyükelçi görev yapmıştı. Bunlar arasında ilk dikkati çeken 1980'deki askeri darbe döneminde darbeci general Kenan Evren'le çok özel ilişki kuran İngiliz Büyükelçisi Sir Peter Laurence'ti. Altındal'a göre o dönemde Yunanistan'ın NATO'ya alınmasını ABD'li General Rogers değil bu İngiliz büyükelçi sağlamıştı.
Altındal'ın diplomat ajan olarak nitelediği isimlerin çoğu da tanıdıktı:
"O yıllarda CIA ve diğer istihbarat örgütleri, Richard Perle, Steven Solarz, Eric Edelman, Graham Fuller, Duane Clarridge ve Marc Grossman gibi usta diplomat ajanlarıyla Türkiye'deki gelişmeleri yakından izliyordu."
Bu tablo bana seçim öncesi süreçte başta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İP Genel Başkanı Meral Akşener'in ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun sık sık ABD ve İngiliz büyükelçileriyle görüşmelerini ve o görüşmeler üzerinden yürütülen tartışmaları hatırlattı. O günlerde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Millet İttifakı metinlerinin eski bir büyükelçi tarafından Almanya Büyükelçisi'ne götürüldüğünü ve düzeltildiğini ileri sürmüştü.
Bütün bunlar görünen ilişkilerdi. Peki görünmeyen alanda neler oluyordu?
Türkiye'nin neden bütün istihbarat örgütlerinin hedefinde olduğunu ciddi ciddi düşünmekte yarar var.
Son sözü de Altındal'a bırakalım: "Bir insanın sağlığının korunması ve hastalıklara karşı savunulması ne denli önemliyse Ulusal Güvenlik, Ulusal İstihbarat ve Ulusal Savunma da en az o kadar önemlidir."