Yine her seçim sonrası CHP'nin değişmeyen "değişim" talebi tartışılıyor. Eski genel başkanlardan ihraç edilen belediye başkanlarına kadar herkes "CHP değişmeli" diyor, ama nasıl olması ve kimleri kapsaması gerektiği konusunda cesaret gösteren yok.
Bu konuda başı çekenlerden biri de İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu. Daha seçimin ertesi günü "değişim" demeye başladı. Bir süre kelime oyunlarıyla menzilden, süreçten bahsetti ama ne dediğini kimse anlamadı. Cesaretle çıkıp "Ben adayım, şunu öneriyorum" diyemedi.
Hâlâ da diyemiyor. Dün çok sayıda gazetecinin farklı biçimlerde sordukları "Aday mısın?" sorularına bile açık cevap veremedi, lafı dolandırdı durdu:
"Benim şu anda sunduğum yöntemin içinde bir adaylık ilanı yok..."
"Peki ne var?" dediğinizde uzun uzun konuşuyor, ağır yenilgiden söz ediyor, hata yapıldığını söylüyor ama "Sorumlu kim?" sorusuna yine cevap vermiyor, veremiyor. Hataların ne olduğunu da açık açık söylemiyor. Mesela 6'lı Masa ittifakı mı, Kılıçdaroğlu'nun aday olması mı, PKK destekli HDP'yle kurulan ilişki mi yoksa izlenen dış politika mı yanlıştı tek kelime etmiyor.
Kılıçdaroğlu'nun belirlediği bütün bu siyasi yaklaşımlara hiç itiraz etmediği gibi seçim süreci boyunca meydan meydan dolaşıp onları anlatıyor, ama bu nedenle kendisinin "hata" yaptığına inanmıyor. Doğrusu meraklı bir gazetecinin, "Siz de o sürecin en önemli aktörüydünüz yapılan hatada sizin payınız yok mu?" diye sormasını bekledim.
Soruldu mu bilmiyorum ama şöyle bir cevap verme ihtimali yüksek: "Ben sürecin en çalışkanıydım ve üzerime düşeni yaptım. Niye hata olsun..."
Böyle söyleyecek biri sonra da hiçbir şey olmamış gibi büyük bir "lider" havasına bürünüp "değişim" çağrısı yapabiliyor.
O toplantıda sadece yuvarlak cevaplar vermedi, ara ara polemik olabilecek çıkışlara da imza attı. Mesela, Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'na "çekil" demediğini ama yaptığı grup toplantısının "beklentilerini" karşılamadığını söyledi.
CHP'li 81 il başkanının yayınladıkları bildiriye, "Fayda sağlayabilecek bir metin değil" diyerek cevap vermesi de onun kızgın ve öfkeli olduğunu gösteriyordu.
Artık korkudan mı yoksa başka bir hesap mı yaptı bilemem ama Kılıçdaroğlu'na açıktan bir şey söylemeyip yardımcısı Bülent Kuşoğlu'nu "vasatlıkla" suçlaması da yeni bir polemiğin adımıydı. Doğrusu kendi verdiği cevap çok daha vasattı.
Çünkü Kuşoğlu, İmamoğlu'nu kastederek çok açık konuşmuştu:
"Genel Başkan olabilir mi rahatlıkla? Olamaz, sıkıntısı var. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday olabilir mi? Sıkıntısı var."
O ise Kuşoğlu'nu Kılıçdaroğlu'na şikâyet ediyordu:
"Kötü olan partinin içinde böyle bir konunun gelmesi. Ne yazık ki çok vasat açıklama. Bu vasat açıklamanın sahibinin muhatabı ben değilim, sayın Genel Başkan. Sayın Genel Başkan'ımızın gereğini yapacağına inanıyorum."
İmamoğlu, basın toplantısında kararlı görünse de etkili olamayacağının farkındaydı ve bu onu kaygılandırıyordu. İstanbul'u bırakıp CHP'ye aday olsa topa tutulacağını ve hem İstanbul'u hem CHP'yi kaybedeceğini biliyordu. Tersini yapıp İstanbul'da kalsa bu kez de Kılıçdaroğlu ile girdiği seçimi kazanamayabilir ve siyasi hayatı biterdi.
Her iki durumda da işi zordu ve bu cendereden çıkmak, hazıra konmuş bir siyasetçi için hiç kolay değildi.