Öncekiler bir yana, büyük sınamaların yaşandığı son 10 yılda birçok seçim kazanıldı, birçok küresel düzeyde başarıya imza atıldı, ama hiçbirinde dün Ankara'da gördüğüm pozitif havayı görmedim.
Ankara'da bambaşka bir rüzgâr esiyor.
Buna yol açan şey, sadece cumhuriyetin 100'üncü yılında zor bir seçimin kazanılması değil, o seçimin iki turda bitmesiyle verilen "demokratik" mesajdı. Bu mesajla Türk halkı, daha çok Batı blokunun "demokrasi ve hukuk açığı" üzerinden Türkiye'ye yönelttiği eleştirilere sandıkta anlamlı bir cevap vermiş ve Batı'nın ezberini bozmuştu.
Nihayet uzun zamandır "diktatör" diyerek Türkiye'ye yönelik itibarsızlaştırma siyaseti izleyen Batı medyası, seçim sonrası Newsweek örneğinde olduğu gibi "İkinci tur yapan diktatör olmaz" diyerek geri adım atıyor ve sanki yeni bir dönemin işaretini veriyordu.
Ankara'da konuştuğum her siyasetçi, her bürokrat bu nedenle yeni bir başlangıçtan ve "Türkiye Yüzyılı"na yeni bir motivasyonla girildiğinden söz ediyordu.
Bu sürecin ilk gününe Başkan Erdoğan'ın Meclis'teki yemin töreniyle başlandı. Sonra bunu Külliye'deki resepsiyon ve ardından gelen yabancı konuklarla buluşma izledi. Ama herkesin gözü kulağı, bu sürecin uygulayıcıları olarak bilinen ve merakla beklenen kabine üyelerindeydi.
DIŞ POLİTİKA ÖNE ÇIKIYOR
Bu kabineye de Türkiye'deki yeni dönemin işaret fişeği olarak bakılıyor. Bu satırların yazıldığı saatlerde henüz kabine açıklanmamış ve kulislerde dolaşan isimlerden hangisinin yer alıp almayacağı bilinmiyordu. Ama rota belliydi: Türkiye son yıllarda yaşadığı saldırılara rağmen Batı'ya yönelik sıcak ilişkileri öne çıkartacak, Doğu'yu da ihmal etmeyecekti. Zaten seçim zaferi karşısında Batı'da değişen hava da bunu gösteriyordu. Batı, genetik huyundan vazgeçer mi bilemem ama Türkiye, Batı'ya rağmen ve Batı'yı karşısına almadan yeni ve daha aktif bir dış politika dönemine giriyor.
Bu da önümüzdeki dönemde dış politikanın çok daha öne çıkacağını gösteriyor.
MELEZ EKONOMİ MODELİ
Dış politikaya paralel ikinci önemli konu ekonomi... Eski Bakan Mehmet Şimşek ve yeni ekibinden o kadar söz edildi ki, herhalde bu durum değişmeyecek ve ekonomide önemli bir görev üstlenecekler. Ancak şu tespit de yapılıyor: Ekonomide de bir denge siyaseti izlenecek ve bu siyasete denk düşen melez bir ekonomik model devreye girecek.
BAŞKANLIK SİSTEMİNDE İYİLEŞME
Kulislerde bu dönemde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde de köklü bir değişim bekleniyor. Türkiye'de "başkanlık" sistemine geçilerek bir devrim yapıldığı, ancak Külliye'de oluşan kurullar ve ofisler ile bürokrasi arasında istenilen bağın kurulamadığı, bürokrasinin de kafasının karışık olduğu konuşuluyor.
Bir bürokrat yaşanan sorunu şu cümleyle özetliyor:
"Kurumlar arasında bağ kurulamadığı için Başkan Erdoğan'ın üzerindeki yük alınmadı. Bu dönem bu açıdan yeni bir fırsat sunuyor."
GÜÇLÜ BİR MECLİS
Bir önceki kabinede yer alan birçok bakanın bu dönemde Meclis'te bulunmaları, tecrübelerini ve bilgi birikimlerini Meclis'e aktarmaları da uzun zamandır Meclis'e yönelik eleştirileri azaltacağı gibi yeni Anayasa yapma ihtimalini de artırıyor, daha doğrusu yapılabilir kılıyor.
Bunun bir yolu da AK Parti ve Cumhur İttifakı cephesinde yaşanan motivasyonun muhalefet partilerine de aktarılmasından geçiyor. CHP pek umut vermiyor ama diğer muhalefet partileri böyle bir el uzatılırsa kaçırmamalı.