Altılı Masa, Ortak Politikalar Mutabakatı sunumunu nihayet yaptı. Henüz adayları belli değil ama artık büyük laflarla sunulan, "devleti dönüştürecek politikaları içeren" ortak bir mutabakat metinleri var. Her partinin bir başlığı üstlenerek yaptığı sunumları izlerken, doğrusu Türkiye ve siyaset adına üzüldüm.
Sanki sanayide, teknolojide, enerjide ve eğitimde yapılanlar yok hükmündeydi. Sanki savunma sanayiinde savaş konseptini değiştiren, uzaya kendi uydusunu göndermeye hazırlanan, Teknofest'te milyonlarca genci bilimle buluşturan, enerji alanında yerli teknolojisini geliştiren, Kızılelma'sını ve uçak gemisini yapan bir ülke değil de 50'lerde ABD'nin Marshall yardımlarına muhtaç bir ülke var...
Oysa dünya da Türkiye de çok değişti. Artık "Dünya beşten büyüktür" diyen, Rusya-Ukrayna Savaşı'nda olduğu gibi denge siyasetiyle dünyaya barış umudu veren, tahıl koridorunu açarak dünyayı rahatlatan, esirleri kurtaran, Katar'da, Suriye'de, Karabağ'da, Doğu Akdeniz'de, hatta Afrika'da küresel planları bozan bir Türkiye var.
Bu nedenle bir Batılı gazetecinin dediği gibi, "14 Mayıs 2023 seçimlerini Batılı liderler diken üstünde izleyecek..."
Bizi ve demokrasimizi dert ettiklerinden değil, bu ülkeye istediklerini yaptıramadıkları ve yönetemedikleri için.
Peki, aylardır çalışan bu ülkenin 6 muhalefet partisi Türkiye'ye ne öneriyor?
Son 20 yılda yaşanan sessiz devrimlere, tabuların yıkılmasına, yasakların kaldırılmasına, küresel güçler karşısında özgüvenin artmasına tanık olan bu millete sadece şu öneriliyor:
"Durduracağız, yıkacağız, kaldıracağız..."
Bu tabloyu izlerken, 90'ların başında "tarihi ittifak" olarak sunulan DYP-SHP koalisyonu gözümün önüne geldi. "Şeffaf Karakol" diye gelenler, kısa sürede birbirlerine düştü ve ülke kan gölüne çevrildi. "Sivil Diktatör" diye suçlanan rahmetli Özal'ın şüpheli ölümü bir yana Uğur Mumcu'dan Eşref Bitlis'e onlarca faili meçhul cinayet işlendi. Başbakan Yardımcısı rahmetli Erdal İnönü'nün çaresiz kaldığı Madımak ile Başbağlar Katliamı yaşandı ve dönem yakın tarihimize kara bir leke olarak geçti.
Bu kirli siyasetin arkasındaki güç de gizli saklı değildi, NATO müttefikimiz ABD'ydi. Bu nedenle her partinin dış politikası ve ABD'ye bakışı önemliydi ve merak ediliyordu. Bu açıdan Millet İttifakı'nın dış politika konusunda söyledikleri tam bir hayal kırıklığıydı. Klasik "Herkesle iyi geçineceğiz" gibi küresel altüst oluşun yaşandığı bir dönemde gerçekçi olmayan bir yaklaşım sergilendi. Doğrusu bu da şaşırtmadı. Biden'ın açık destek vereceğini söylediği muhalefet partileri daha ileri gidemezdi.
Bırakın ABD'yi, Millet İttifakı partileri, canımızı yakan terör örgütlerini de görmezden geldi. Hatta PKK'ya kayyumların, FETÖ'ye de KHK'lıların önünü açarak sıcak mesaj verdi. Bu mesaja İyi Parti ne tepki verir bilemem ama İstanbul Sözleşmesi'nin geri getirilmesi Saadet Partisi'ni zora sokacak gibi.
Şu iki notu da paylaşalım: Sunumlarda sık sık kadınlara her alanda daha fazla yer verileceğinden söz edildi. Oysa ittifakın iki büyük partisi, CHP ve İyi Parti'deki kadın milletvekili sayısı AK Parti'nin çok çok gerisinde. Salondaki erkek kalabalığı da bunun göstergesiydi.
Bir başka gösterge de parti içi demokrasi vaadiydi. Diğerleri bir yana, CHP bu talebi sürekli seslendiriyor ama uygulamayan da kendisi. Kurultayını ertelediği, grup başkanvekillerini atadığı gibi aday belirleme yetkisini de parti meclisinden alıp milletvekillerine verdi. Şimdi kendi uygulamadığını vaat olarak sunuyor. Çok inandırıcı değil mi?