Bir süre önce Başkan Erdoğan gençlerle buluşmasında ilk kez yeni bir kavramdan söz etti: "Cumhurbaşkanı adayıyım diyemeyenlerin ülkenin hangi meselesinin çözümünde devrimci bir yaklaşımla reform yapabileceğini doğrusu merak ediyorum. Bay Kemal, senin nasıl bir devrimci olduğunu bilmiyorum ama ben muhafazakâr bir devrimciyim."
O andan itibaren de birçok siyaset bilimci bu kavramı tartışmaya başladı.
Aslında AK Parti'nin 3 Kasım 2003'te iktidara gelmesi de, 20 yıl sonra hâlâ iktidarın en güçlü adayı olması da siyaseti içeriden ve dışarıdan izleyenlerin ezberini bozdu. Ünlü akademisyenlerden siyasete yön verdiğini sanan onlarca siyaset uzmanlarına kadar hepsi, her seçimde yüzde 50'lere varan oy alan AK Parti iktidarını tanımlamakta zorlandı.
AK Parti, klasik sağ-sol veya liberal parantez içinde değerlendiremeyecek kadar farklı bir hareketti.
Kimi "ılımlı İslamcı" dedi, kimi "şeriatçı" diye niteledi, kimi "merkez sağa" oturttu, kimi de "konjonktürel bir hareket" deyip "kısa sürede dağılır" tespiti yaptı.
İlk seçim başarısını Sabah Gazetesi manşetine "Anadolu İhtilali" olarak taşımıştı.
O tespit aslında bir ipucuydu. Nihayet AK Parti de bir süre sonra kendisini "muhafazakâr demokrat" çizgide bir parti olarak tanımladı ve çok daha fazlasını yaptı
Karşımızda darbelere dur diyen, kangrene dönüşmüş dindar, Kürt, Alevi ve azınlıklar meseleleriyle yüzleşen, askeri ve bürokratik vesayeti gerileten onlarca "sessiz devrime" imza atan ve eski partilere benzemeyen yeni bir parti vardı. Bunu 2011 yılında "muhafazakâr devrimci" olarak nitelemiş, 2021'de de şu tespiti yapmıştım:
"AK Parti'yi farklı kılan sadece ülkeyi ayağı kaldıran yatırımları değil, o yatırımların yapılmasına engel olan, direnen iç ve dış vesayet odaklarına neşter atıp, toplumun temel sorunlarıyla yüzleşmesini sağlamasıydı. Onu 'muhafazakâr devrimci' kılan da bu özelliğiydi."
Bu kavramlaştırmayı o zamanlar bir kısım statükocu laik yazar, "Muhafazakârdan devrimci olmaz" diyerek alaycı bir tavırla eleştirdi.
Bu sığ bakışa sahip aydınlar, sadece AK Parti'yi yanlış değerlendirmedi, aynı zamanda akıl verdikleri başta CHP olmak üzere eski Türkiye partilerinin de gerçeği görmesini engelledi. Bu yüzden de her seçimde "kazanacağız" diye yola çıkıp ertesi günü "hüsran" yaşadılar.
Çünkü kiminle yarıştıklarını doğru tanımlamadıkları için hep yanlış strateji uyguladılar
Nihayet bu alanda farklı düşünen muhalif isimler de çıktı. Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. İlker Aytürk, bir analiz yazısı yazmadı ama Twitter'da yaptığı tespitlerle en azından muhalefeti uyardı:
"Erdoğancı kampanyanın seçime kadar en çok vurgu yapacağı kavram galiba 'muhafazakâr devrimci' olacak. Muhalifler, muhafazakârlıkla devrimcilik arasında zıtlığa dikkat çekip dalga geçmek eğilimindeler. Bence yanılıyorlar. Bu kavramın başarılı bir icat olduğu kanaatindeyim."
Altılı masanın aylardır havanda su dövdüğüne dikkat çeken Aytürk, "Muhafazakâr Devrimci" kavramının ortaya atılmasıyla ilgili de şu tespiti yaptı:
"Erdoğan'ın 20 yılda Türkiye'yi nasıl köklü bir şekilde dönüştürdüğünü hatırlatıyor, bunu unutmaya başlayan yeni nesil için hafızayı geri çağırıyor."
İşte siyaset üretmek böyle bir şey... "Bilim yapan" siyasetçiler havanda su döverken, Başkan Erdoğan, sadece "yaptığı köklü dönüşümü hatırlatmıyor" aynı zamanda o çizginin devam edeceğini de söylüyor. Daha ne olsun...
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz