Bir değil, iki değil her felakette aynı pervasızlığı takındı. İstanbul'u sel aldı, Bodrum'da tatildeydi. Elazığ'da deprem oldu, Palandöken'de kayaktaydı. İstanbul karla boğuşurken o Kahraman Balıkçı'da İngiliz Büyükelçi ile yemekteydi.
Çok eleştirildi ama hiçbir eleştiriyi de umursamadı. Hatta "Vız gelir tırıs gider" edasıyla eleştirenlere meydan okudu: "Tatil bana yakışıyor..."
Kim olduğunu biliyorsunuz, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'ndan söz ediyorum... Bu pervasızlıkla önceki gün de Fethiye'deki tatilini bırakıp İstanbul'a dönmedi. Ne Esenyurt'u sel alması, ne Sarıyer'in çamura bulanması umurundaydı. Vatandaş çaresizken şehrini emanet ettiği yönetici tatildeydi.
"Kezban Paris'te" veya "Kezban Roma'da" misali neredeyse dizi film olacak böyle bir örneğin siyasi tarihimizde olduğunu sanmıyorum. Hadi diyelim, bir yanlış yapıp aşırı yağmur yağacağını bildiği halde tatile gitti. Peki, tehlikeyi öğrendiğinde neden geri dönmedi, uzaktan kumandayla yetindi?
Oysa bunun tersini yapanlar vardı. Bayramın ilk günü Hakkâri'de dağdaki birliklerle bayramlaşan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ayağının çamuruyla, Konya'daki ailesini ziyarete giden İstanbul Valisi Ali Yerlikaya da soluk soluğa vakit kaybetmeden İstanbul'a döndü ve vatandaşın derdine ortak oldu.
Görünen o ki, ortada sadece iş yapma biçiminde bir farklılık yok, herkese "Akıllı ol" diye parmak sallayan aşırı pervasız bir zihniyet var. Bunu daha ilk günlerde "O makamın sahibi var" dedirtmesiyle, yapraklara kendini alkışlatıp biyolojik arıtma tesisine temel atmama töreni yapmasıyla, metro tünellerini kapatmasıyla, İstanbul'u güzelleştiren dikey bahçeleri söküp atmasıyla gördük.
"ALLAH TÜRKİYE'Yİ İMAMOĞLU'NDAN KORUSUN"
İş öyle bir noktaya vardı ki, sadece İstanbullular değil, onu, siyaset mühendisliğiyle bulunduğu makama getiren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bile isyan etti: "Ya bana katılın ya da şimdi, şu anda yolumdan çekilin."
Doğrusu onu da dinlemedi ki, "Bana kimse siyaset konuşma diyemez" diye cevap verdi.
Üç yılın özetine gelince; İstanbullulara verdiği hiçbir sözü tutmayan, elle tutulur hiçbir proje üretmeyen, kafasına koyduğu "o makam" için Türkiye karşıtı kim varsa onunla iş tutan ve sadece besleme medyasıyla algı oluşturan siyaset dışı bir aktörle karşı karşıyayız. Bu sonuç İstanbul için şanssızlık olabilir ama gözünü diktiği "o makam" dikkate alındığında, gerçek yüzü ortaya çıktığı için Türkiye için şanstır.
Sanıyorum tam da bu yüzden aylar önce (yoğun bakıma kaldırıldığı için acil şifalar diliyorum) Sevgili Hıncal Abi (Uluç) şöyle demişti:
"Allah Türkiye'yi İmamoğlu'ndan korusun! Hayatımda beni senin kadar yanıltan başka insan çıkmadı, İmamoğlu!.."
***
BİR TÜRKİYE FOTOĞRAFI
Çok şey söylemeye gerek yok, son dönemde bazı ırkçı siyasetçilerin de kışkırtmasıyla Türkiye'de bulunan göçmenlere karşı insanlık dışı tepkiler dikkat çekmeye başladı. Bir süre önce de metroda siyahi bir aileye karşı, çoğumuzu utandıran, midemizi bulandıran insanlık dışı bir saldırı yaşandı. Ama ne oldu biliyor musunuz? Hem halkımız sahip çıktı hem de devlet. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bizzat o siyahi ailenin evine giderek hepimizi o utançtan kurtardı:
"Senegalli Davut tertemiz bir insan... Eşi, kızları Rukiye ve Fatma, metroda uğradıkları ırkçı saldırıya çok üzülmüşler... Biz, Müslümanız. Bizde yabancı düşmanlığı olmaz, olamaz; bunu reddederiz. Siyasete alet edecekler diye boynumuzu eğmedik, eğmeyiz..."