Savaşın, çatışmaların ve siyasi gerilimlerin giderek arttığı günlerden geçiyoruz. "İnsanlık nereye koşuyor?" sorusuna bırakın siyasetçileri felsefeciler bile net bir cevap bulabilmiş değil.
İnsanlık, yaşadığı bu bunalıma er veya geç bir cevap bulur ama cevap bulması gereken çok daha vahim bir sorun var: Doğa tahribatı ve iklim değişikliği. Geç kalırsak, üzerinde "kavga" edeceğimiz muhteşem dünyamız artık olmayacak.
Önceki gün Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde işte bu gerçeğe dikkat çeken bir etkinlik vardı. Ev sahipliğini Emine Erdoğan'ın yaptığı etkinlikte 28 çevre gönüllüsünün hikâyesinin yer aldığı "Dünya Ortak Evimiz" kitabı tanıtıldı.
Mesele sadece bir kitap veya sonradan gezdiğimiz çevre sergisi değildi, mesele insanlığın karşı karşıya kalacağı tehditti. Açılış konuşmasını yapan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, o tehdide dikkat çekerek şöyle diyordu:
"Sanki hiç bitmeyecekmiş gibi kaynaklarımızı kullanmaya devam ediyoruz. Tabii hayatlarımızı tehdit eden bu durumu tersine çevirmek, ancak hep birlikte yapacağımız mücadeleyle olabilir. Bu darboğazdan çıkmak için çocuklarımız ve gençlerimiz için daha iyi bir gelecek sunma adına hep birlikte bu mücadeleyi vermek zorundayız."
Çevre konusunda hassasiyet gösteren kaç lider veya lider eşi var bilmiyorum ama Emine Erdoğan, bu konuda çok ciddi işlere imza atan bir çevreci. Bu açıdan 2017 yılında ilk adımı atılan "Sıfır Atık" projesi sadece Türkiye'de değil, dünyada da büyük ilgi gördü ve BM dahil birçok küresel kurumdan ödül aldı.
Emine Erdoğan, kitapta da anlattığı gibi doğaya, içinde yetiştiği kültürün bir gereği olarak "hürmetle" bakıyor. O ilişkiyi de şöyle kuruyor: "Tabiatla olan ilişkimiz medeniyetin aynasıdır. Bizim medeniyetimiz, bu anlamda dünyanın son gününe kadar insanlık tarihine verilmiş eşsiz bir armağandır."
Sanayi devrimiyle tabiatın tahrip edildiğine dikkat çekiyor ve bugünkü insanların, dünyayı kurtarabilecek "son nesil" olduğunu söylüyordu:
"Doğal kaynaklarımız hızla azalıyor. Yaşanması güç bölgelerin artması, 'iklim mültecisi' insanların nüfusunu çoğaltıyor. Şu bir gerçek ki bizler gidişatı tersine çevirebilecek son nesiliz. Omuzlarımızdaki bu sorumluluğun hakkını vermekle mükellefiz. Sanayileşme bizi doğanın yanına değil karşısına konumlandırdı."
Peki, geç mi kaldık yoksa umut var mı?
Emine Erdoğan'a göre umut var ve buradan yeni bir dünya kurulabilir:
"Büyük bir dönüşüme ihtiyacımız var ve bunu başarmak insanların her zamankinden çok dayanışma içinde olmasına bağlı."
Artvinli üç kız kardeşin yerel ezgilerini dinledikten sonra atıklardan oluşan resim sergisini gezdik. Elektronik, plastik veya kumaş artıklarından böylesine etkileyici tablolar çıkıyorsa başka şeyler de yapılabilir.
***
CHP'DE ŞİMDİ DE 'KOLTUK' İKRAMI
Ana muhalefet partisi CHP, sadece iktidara yönelik sert bir mücadele yürütmüyor, kendi içinde de sert bir mücadele var. Cumhurbaşkanlığı adaylığında Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu öne geçse de, ne İmamoğlu ne de Yavaş'ın o hayalden vazgeçtiği söylenemez. Adaylık açıklanana kadar da bu mücadele sürecek gibi.
Bu arada genel başkan koltuğuna kimi geleceğinden kimlerin yeni dönemde milletvekili olacağına kadar onlarca hesap yapılıyor. Ama İzmir CHP İl Başkanlığı'nda yapılan hesap kadar ilginci olduğunu sanmıyorum. Kulislerde konuşulanlara göre, mevcut il başkanı Deniz Yücel, şimdiden milletvekili adaylığı hazırlıklarına başlamış... Olabilir tabii. Ancak şöyle garip bir şey söyleniyor; yerine kimin geleceği de şimdiden belli; eski belediye başkanlarından Olgun Atila. Bunun da basit bir koltuk ikramı olmadığı söyleniyor. Doğru mu acaba Deniz Yücel?