Muhalefet partileri yine sert bir viraja girdi. Tek tek partiler iktidar umudu verecek bir siyaset üretemediği gibi toplu olarak da ortak bir siyasi vizyon ortaya koyamadılar. Kimin aday olacağı bile belli değil. Üç yıldır tartıştıkları ve üzerinde çalıştıkları "uydurulmuş" parlamenter sistemden ise eser yok. Ekonomik sıkışma ve hayat pahalılığı muhalefete bir şans veriyor ama o şansı hiçbir parti iktidar umuduna dönüştüremiyor. Çünkü ortada Türkiye gerçekleriyle örtüşen bir siyaset yok.
Ama ilginç bir biçimde hem CHP hem de İP, bu gerçeğe rağmen "iktidar olacağız" havasında. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, daha da ileri giderek cumhurbaşkanlığı seçimine "çantada keklik" gözüyle bakıyor. İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener daha da havalı. Bırakın AK Parti'yi, CHP'yi nasıl geçeceğine dair ortada veri yokken o "Az kaldı" diye kampanya yürütüyor. Tıpkı 15 Temmuz öncesi gibi "Başbakan olacağım" diyor.
Bunu da Fatih ilan ettiği İmamoğlu ile birlikte olup CHP'yi üçüncü parti yaparak mı başaracak bilemem ama bugün reklamcıların ve her seçim öncesi pıtrak gibi biten araştırma şirketlerinin pohpohlamasına geldiği çok açık. Hatırlayın, 2018 seçimleri öncesi de İP'in oyları yüzde 20'lerde gösteriliyordu.
Sonra ne oldu?
Sandıkta 9.8 civarında oy alarak baraj altı kaldı. CHP olmasaydı, bugünkü noktaya gelemezdi. Halen de bir proje partisi olarak İP'in ayakta kalmasını isteyen güçler var.
Bu Kılıçdaroğlu'nun gözden çıkarıldığı anlamına gelse de İP'in hayatı da ince bir ipe bağlı. Her an o ip kopabilir. Gezi vandalizmine sahip çıkması, Sultan Abdülhamid üzerinden yürüttüğü "istibdat" kavgası, FETÖ'cülere selam göndermesi, HDP'yle bazen kavga edip bazen sahiplenmesi, işinin hiç kolay olmadığını gösteriyor
Bu çelişik ilişkiler ağı, her an kısa devre yaparak arıza verebilir.
GÜLEK'TEN KILIÇDAROĞLU'NA
Durum CHP açısından da çok farklı değil. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu o kadar "helalleşme" demesine ve "CEHAPE Zihniyeti"ni değiştirdiğini söylemesine rağmen geldiği noktaya bakın, hâlâ "kaçacak" siyasetinden medet umuyor.
Başkan Erdoğan için şöyle diyor:
"Toplu bir kaçış planı yürürlükte. Kaçmanın hazırlıklarını hızlandırdılar. Erdoğan, vakıf süsü verdiği paralel yapılarla yurtdışına devasa paralar aktarıyor."
"ABD'ye kaçacak" diyerek komik duruma düşmesi ve bu saçma yaklaşımı daha önce de dile getirmesi bir yana, daha vahim olan şey, bu söylemin 64 yıl önce de bir CHP'li tarafından seslendirilmesi. Bir parti bu kadar mı değişmemekte direnir? Ya da bir parti zaman değişse bile bu kadar mı genetik kodlarına sahip olur?
Bugün Kılıçdaroğlu'nu izlerken, karşımızda sanki 1958'in CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek var... Gülek, bir CHP il kongresinde şöyle diyordu:
"Bugün gitti gidecekler. Çok az bir zaman kalmıştır. Bazıları 'Amerika'da, İsviçre'de villalar alırız, o gün gelince dört motorlu uçağa biner kaçarız' derler. Onları götürecek Türk pilotu yoktur."
Bu iki yaklaşım tesadüf olabilir mi? Gülek'in ABD hayranlığı biliniyor, ilginç olan daha sonraki yıllarda FETÖ elebaşı Gülen'in CHP içindeki en yakın dostu da oydu. Şimdi aynı siyasi rolü Kılıçdaroğlu üstlenmiş durumda. O da hem ABD hayranı hem de Gülencilerle iş tutuyor.
Zaten 72 yıldır tek başına iktidar olamayan ve "Neden olamıyoruz?" diye sorgulamayan bir CHP aklı vardı. Bu aklı Kılıçdaroğlu daha da karıştırdı. O nedenle CHP'de de her an arıza çıkabilir...