Türkiye'nin sağlık sisteminde yaptığı devrimlerle gelişmiş ülkeleri bile aşan bir noktaya geldiğini artık en muhalif olanlar da kabul ediyor.
Bu gerçek pandemi döneminde bizzat yaşandı ve tecrübe edildi. Ve görüldü ki şehir hastaneleri ve özel hastanelerdeki yerlileşme hamleleri, Türkiye'yi tanı ve tedavide bölgesel bir çekim merkezi haline getirdi.
Ancak yerlileşme meselesinde hâlâ istenilen noktaya gelinmiş değil. Hâlâ ithal edilen medikal cihaz ve malzemelere, yerlileşme oranı yüzde 80'lere varan ilaca çok ciddi paralar ödeniyor. İçinde bulunduğumuz günlerde yaşanan kur-faiz ve borç sarmalının temel nedeni de işte bu ithalata dayalı ekonomik model...
Sadece şu örnek yeterli: Protez dişler için yılda 67 milyon dolar ödeniyor.
Tıbbi cihazlarla ilgili son durumu bütçe görüşmelerinde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca açıkladı: İthalat 2.5 milyar, ihracat ise 1.2 milyar dolar.
Kuşkusuz bu tabloyu tersine çevirmek için son yıllarda ciddi adımlar atıldı. Bunun en çarpıcı örneği pandemi döneminde yaşandı. Solunum cihazlarının üretilmesinde devlet-özel sektör işbirliğiyle çok ciddi başarılar yakalandı. Bu başarı da durduk yerde ortaya çıkmadı.
Birkaç yıl önce Başkan Erdoğan, tıp ve eczacılık sektöründe yerlileşme ve millileşmeye büyük önem vereceklerini şu sözlerle anlatıyordu:
"Türkiye'nin sağlık alanında hızlı bir millileşmeye, yerlileşmeye ihtiyacı vardır. Artık istiyoruz ki tomografimizi, ultrasonografiyi, MR'ımızı biz üretelim. Bunları Türkiye yapar, bu beyin gücüne sahibiz. Şimdi biz uluslararası camiadan da ülkemizde ortak üretime girebilecek marka firmaları davet ediyoruz ve olumlu yaklaşımlar var."
O konuşmasında, sağlık sektörünün en az savunma sanayii kadar kritik ve önemli olduğuna da dikkat çekmişti.
Meclis'teki bütçe görüşmelerini izlerken, sağlık sektörünün "yerli" üreticilerinden bir dostum, sözü savunma sanayiine getirerek şöyle bir tespit yaptı:
"Sağlık sektöründe, yani ilaç, laboratuvar testleri ve medikal cihazlar alanında da tıpkı savunma sanayiindeki gibi bir yol izlenmeli. Savunma sanayii bizim için bir rol model. Bunun için de Sağlık Sanayii Başkanlığı oluşturulmalı."
Bu talebin nedeni de yerlileşmeyle ilgili hâlâ devam eden "bazı" sıkıntıların olması.
Bu sıkıntıların başında da bazı kamu kurumlarının "yerli" üretim yerine "ithal" ürünleri tercih etmesi geliyor. Örneğin, Kızılay gibi milli bir kurumumuz, yerli ürünleri değil, yoğunlukla yurt dışı firmaları ve ürünlerini tercih ediyor. Hatta ihalelerini döviz bazında yapıyor. Dahası bazı kurumlar bununla da yetinmiyor, yerli medikal malzeme üretimi için gerekli performans çalışması ve referans işbirliğine de yanaşmıyor. Oysa o yerli üreticiler, dünyanın onlarca ülkesine medikal cihaz ve malzeme ihracatı yapan firmalar.
Bu işte bir gariplik yok mu?
Ayrıca devlet ve üniversite hastanelerinde yerli üreticilere ödemeler 1-2 yıla yayılarak yapılıyor. Bu da ciddi bir sorun.
İşin en ilginç yanı ise, Türkiye de hâlâ tıbbi cihaz ve malzemeler için gerekli "Akredite Belgelendirme Kuruluşu"nun olmaması. Yani hâlâ akredite belgelendirme yurt dışında yapılıyor.
Bu nedenlerle bir an önce bu ve benzeri "basit" sorunların giderilmesi için tıpkı savunma sanayiinde başarıldığı gibi sağlıkta da merkezi bir kuruma, Sağlık Sanayii ve Teknolojileri Başkanlığı'na ihtiyaç var.
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz