Milli Mücadele öncesi dönem hariç, siyasi tarihimizde yabancı ülke hayranlığı hiçbir zaman bugünkü kadar açık ve pervasız olmamıştı. Sayıları öyle çoğaldı ki, ABD Başkanı'ndan demokrasi dilenen de var, Kraliçe'ye selam yollayan da, Yunanistan hayranı post truth siyasetçi de var.
Ve daha vahimi, iş öyle bir noktaya vardı ki, siyasetçiler arasında "casusluk" iddiasıyla tutuklanan bile çıktı.
Memleketin derdine deva(!) olacak diye kurulan DEVA Partili Metin Gürcan'dan söz ediyorum. Birkaç gün önce "casusluk" suçlamasıyla gözaltına alındı ve tutuklandı. Şu tabloya bakın, adam o kadar pervasız ki, yabancı misyon temsilcisiyle otoparklarda, kafelerde buluşup zarf içinde para alıyor ve bunu da "açık istihbarata dayalı siyasi analiz" diye sunuyor.
Hukuki süreç nasıl seyreder göreceğiz ama bu ilişki Finansal Güvenlik Stratejisti Selva Tor'un dediği gibi "karanlık bir hizmettir".
Daha vahim olan ise bu "karanlık hizmet"e DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan'ın sahip çıkması.
Ortada belgeleriyle kanıtlanmış kirli bir ilişki ve görüntü varken, hukuki süreç de devam ederken Babacan, şöyle diyebiliyor:
"Fikirleri hoşunuza gitmeyen herkesi hain veya casus ilan ederek kimseyi susturamazsınız."
Bu kadarına "pes doğrusu"... Ama yine de şaşırmadım; çünkü Babacan, o çok övündüğü bakanlık döneminde kendisine bağlı Halkbank'ı bile savunmak istemeyen bir bürokrat-siyasetçi.
ABD haksızca Halkbank'a saldırırken, o destek veren açıklama yaptığı gibi, "kara para" suçlamaları karşısında da suskundu. Anlayacağınız o günlerde değerinin 20 milyar dolar olduğu söylenen Halkbank'ın itibarsızlaştırılmasına FETÖ kadar o da destek verdi.
Bu yüzden, Türkiye'ye yönelik böyle kirli bir saldırı karşısında susan bir genel başkanın parti kurucularından birinin, "casuslukla" suçlanması hiç şaşırtıcı değil. Ayrıca bu suçlama ile Babacan ve Gürcan'ın siyasi geçmişleri arasında da bir paralellik var. Önce Gürcan'dan başlayalım. Eski bir asker olan Gürcan'ı Türk kamuoyu, askerlerinizin başına Irak'ta çuval geçiren ABD'li askerlere çay partisi vermesiyle tanıdı.
İlişki bir hayli derin... Öyle derin ki, Gürcan aynı zamanda ABD derin devletinin düşünce kuruluşu Rand Corporation denilen "darbe üretim merkezi"nin en verimli hizmetkârlarından...
Çok değil bir buçuk yıl önce bu köşede "Babacan'ın Rand'cı yoldaşı" başlıklı yazımda şunları yazmıştım:
"Babacan'ın kurucular kurulunda yer alan Metin Gürcan, Türkiye'de 'Orta kademe askerler rahatsız' diyerek 'darbe' olasılığından söz eden derin ABD raporuna en çok katkı veren isimdi
Bir anlamda RAND Corporation raporu onun imzasını taşıyordu.
Gelelim Babacan'a... Onun kısa siyasi geçmişinde sadece Halkbank defosu yok. Bir de Abdullah Gül operasyonu var.
Henüz AK Parti milletvekili ve Başkan Erdoğan'ın cumhurbaşkanı adaylığına imza veren biri olarak, muhalefet partilerinin adayı olması istenen Gül'e destek verdiğini şu utanç verici sözlerle açıklamıştı: "Görünür değildim ama tam göbeğindeydim."
O kendisini gizlemeyi başarmıştı ama parti kurucusu Gürcan o kadar becerikli değildi ki yakalandı. Artık pervasızlıktan mı yoksa beceriksizlikten mi bilemem ama o, "İşin tam göbeğinde ve görünürdü..."
Not: Eski defterleri karıştırmak ve biraz da sağlık nedeniyle bir hafta izninizi istiyorum. Haftaya görüşmek dileğiyle...