Kılıçdaroğlu CHP'si uzun zamandır açık bir siyaset ortaya koymadan, klasik CHP çizgisinin tam tersi bir siyaset izliyor. Başından beri FETÖ gölgesinin düştüğü bir siyaset bu. Militan ulusalcı-Atatürkçü siyasi aktörleri tek tek elimine eden, liberalsol- muhafazakâr siyasi aktörlere kucak açan, HDP üzerinden jakoben solcu Kürtlerle kapalı kapılar arasında ittifak yapan bir siyasi çizgi bu. Buna CHP denir mi bilemem ama şimdi buna muhafazakâr-milliyetçi Kürtler de ekleniyor. Üstelik bunun için, içerideki muhafazakâr Kürt siyasi aktörler değil, dışarıdaki Kürt aktörler seçiliyor.
Bu, CHP açısından ilginç ötesi bir durum... Çünkü CHP'nin tarihi bunun tam tersi uygulamalarla dolu. Bir kere Kürtleri yok sayan, ret ve inkâr siyasetini hayata geçiren parti, "tek parti" CHP'sidir. Bırakın Cumhuriyet dönemini, DP döneminde bile 49'lar davasında olduğu gibi Kürt siyasi aktörlere yönelik operasyonların arkasında hep CHP aklı vardı ve CHP bu tarihiyle hiç yüzleşmedi. 90'lara kadar da bu böyle geldi. O tarihte Deniz Baykal'ın da imza attığı Kürt Raporu'na, yeni bir başlangıç olabilir diye bakıldı ama arkası gelmedi.
Şimdiki bu CHP, bu kez HDP'yle gizli kapaklı ittifak ilişkisini bir yana bırakırsak dün aşağıladığı, "CIA ajanı" diye suçladığı "Barzani" ile görüşüyor.
"CIA ajanlığı meselesi de nereden çıktı?" demeyin, onun müellifi de tipik bir CHP'li, Kılıçdaroğlu'nun danışmanı Tuncay Özkan...
Özkan yıllar önce Barzani ve hareketini "CIA ajanı" olarak nitelemiş ve "CIA Kürtleri, Kürt Devletinin Gizli Tarihi" isimli bir kitap yazmıştı.
2004'te yazılan o kitap şu tespiti yapıyordu:
"Türkiye savaş nedeni saydığı bir oluşumla karşı karşıya: Kürt devleti. Bu nokta, Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerin de düğümlendiği yer. Bu düğüm ya Türkiye'nin kırılıp dökülmesi ya da yeni bir dünyada kendine yer aramasıyla çözüm bulacak. Çünkü Irak savaşı sonrasında Amerika artık Türkiye'nin sınır komşusu..."
Asıl tehlikeye de şöyle dikkat çekiyordu:
"Türkiye, Misak-ı Milli sınırlarını yitirmekle karşı karşıya kalabilir..."
Şimdi dönüp bugüne bakalım. O gün Irak Kürtlerini CIA ajanı olarak niteleyen Özkan ve partisi CHP, bugün hem aynı ABD'nin PYD'yi silahlandırmasına ses çıkarmıyor, Kılıçdaroğlu tehlike bile görmüyor, hem de kalkıp dün CIA ajanı dedikleri Barzani'ye heyet gönderiyor.
Peki, Barzani ile ilişki kurmak, Türkiye'nin ve doğal olarak CHP'nin ihtiyacından doğan bir yeni siyaset mi yoksa tıpkı "ortanın solu" veya 90'lardaki Kürt Raporu gibi CHP'nin klasik ve konjonktürel ön alma çabası mı?
İç siyasi ve küresel hesaplara bakınca ikinci olasılık çok daha güçlü görünüyor. İşin içinde "ABD'nin sesi" olduğunu her fırsatta gösteren Ünal Çeviköz'ün olması, ABD eksenli bir motivasyona da işaret ediyor. Acaba CHP, KDP ile PYD daha doğrusu PKK arasında giderek yükselen çatışmada yeni bir rol mü üstlenecek?
Sadece bu değil, CHP küçük de olsa HDP'nin kapatılacağı hesabını yapıyor ve HDP'den kaçacak muhafazakâr-milliyetçi Kürt oylarının AK Parti'ye değil de kendisine gelmesini istiyor. Bu küçük hesap tutar mı bilemem, ama ister bunun için isterse Salıcı'nın gerekçe olarak sunduğu "Ortadoğu barışı" için Barzani'ye gidilmeyeceği çok açık. Geriye bir tek şu olasılık kalıyor: CHP küresel dostlarına güvenerek bu adımı attı. O zaman da dönüp Irak ve Afganistan'a baksın, o dostlar kimleri ortada bıraktı?
Son olarak cevabı aranan soruyu AK Parti MKYK üyesi yazar dostum Orhan Miroğlu seslendirdi:
"Değişen kim, Kürtler mi CHP mi? Akla bir de siyasi sahtekârlık geliyor tabii!"