Başkan Erdoğan son dönemde ısrarla Türkiye'nin "yerli ve milli muhalefet" ihtiyacına dikkat çekerken, mevcut muhalefetin durumunu da şöyle değerlendiriyordu:
"Karşımızda 40 yamalı bohça misali oluşturulan ittifak, şimdiden tel tel dökülmeye başladı."
Aslında "tel tel dökülen" sadece ittifak değil, o ittifakı oluşturan partiler "tek tek" dökülüyor. CHP, İYİ Parti, HDP veya en küçükleri Saadet Partisi'nin içi fokur fokur kaynıyor. Bu kavgaların nedeni de iktidar değil, bizzat siyaset üretemeyen muhalefetin kendisi. CHP'den ayrılan ayrılana... Bunlara parti içinde yaşanan taciz ve tecavüz olayları ile belediyelerdeki iktidar savaşlarını da ekleyin. İktidarın özel bir şey yapmasına gerek yok ki. İYİ Parti'nin durumu CHP'den de beter. Gün geçmiyor ki bir skandal patlamasın. Partinin kurucusu Ümit Özdağ, partiyi FETÖ'cüler ve küreselcilerin ele geçirdiğini söylüyor. Dün de Pervin Buldan skandalı patladı. Ekrem İmamoğlu'nun Buldan tweet'i, İYİ Partilileri ayağa kaldırdı.
Tablo ortada, işaret fişeğini ateşleyen İmamoğlu, terörle ilişkili Buldan'la yan yana gelmekten rahatsız olmayan Akşener, ayağa kalkıp "İmamoğlu ayıp ettin" diye isyan eden de Akşener'in yardımcıları.
Şimdi soralım, bu olayın neresinde "iktidar" var? Tam bu olaylar yaşanırken, bu kez Saadet Partisi de çalkalandı. Partinin 2 milletvekilinden biri olan Cihangir İslam, CHP'ye geçti. Yönetim topyekûn geçse doğrusu kimse şaşırmaz ama İslam'ın kardeşi Cem Sahir İslam'ın şu tespitleri, muhalefetteki uyumsuzluğun ne anlama geldiğini anlatmaya yetiyor:
"Ülkede kendinden gayrı 'dövmediği' kesim kalmamış bir parti olan CHP, işte o geçmişte çektirdiği kişilerden bugün medet umar hale geldi. Davete icabet edeceklerin Stockholm Sendromu'na duçar olup olmadığı bir yana partinin, ömrünü uzatmak için yaptığı bu canhıraş hareketler onun tükenişini iyice hızlandıracak. Kopacak kızılca kıyameti şimdiden duyar gibi değil miyiz?"
Aslında bütün bunlar muhalefette yaşanacak depremlerin öncüleri. Giderek de yükselecek. Mesela yakında CHP Antalya'da orta ölçekli bir deprem yaşanırsa kimse şaşırmasın. Koca CHP öyle bir hale getirildi ki bir belediye başkanı hasta yatağında koronayla ölüm kalım savaşı verirken, aynı partiden birileri de onun koltuğunu ele geçirme savaşı veriyordu.
Daha acı olansa bu savaşı verenlerin CHP Genel Merkezi'nden destek görmesiydi. Antalya'nın CHP'li Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek'ten ve hastalığı döneminde başına gelenlerden söz ediyorum. Gerçekten Antalya'da siyasi tarihe geçecek utanç verici bir operasyon yaşandı. Başkan Böcek hastayken, yerine birilerinin başkan yapılması için müthiş bir tezgâh kuruldu. Ancak mucize gerçekleşti ve Başkan Böcek hayata dönerek o kirli operasyonu durdurdu. Olup bitenleri de şöyle değerlendirdi: "Ben ölüm döşeğindeyken ölüm haberleri yazanlar, koltuk sevdasına düştüler." Ne var ki CHP içi hesaplaşma burada bitmedi. Bu kez Başkan Böcek, kendisine kumpas kuranların peşine düştü. İlk sırada da CHP İl Başkanı Nusret Bayar vardı. Böcek, onun görevden alınmasını bizzat Kemal Kılıçdaroğlu'ndan istedi. O da bu işi yapması için Oğuz Kaan Salıcı'ya görev verdi. Ancak Kılıçdaroğlu'nun istifa isteğini İl Başkanı Bayar kabul etmedi ve 15 ilçe başkanıyla Ankara'ya giderek direndi. Şu sıralarda Antalya CHP'de gerilim had safhada, ipler koptu kopacak. Bu durumu Kılıçdaroğlu, "İktidar, muhalefeti bölmek istiyor" diye açıklarsa hiç şaşırmam ama şunu demezse şaşırırım: "CHP'de Saray'a giden başkan var."