Dünya korona krizini yaşıyor ama kapıda çok daha büyük bir kriz bizi bekliyor: İklim değişikliği krizi...
Bu öyle bir kriz ki, ekonomiden sağlığa, gıdadan enerjiye hayatımızın her alanını etkiliyor ve daha da etkileyecek. Görünen o ki gelecekte dünyanın bundan daha önemli bir meselesi olmayacak. Doğal olarak Türkiye'nin de...
Önceki gün tam da bu konuyu Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'la konuştum. Bakan Kurum söze, "Bu mesele; ülkelerin var olma, yok olma, zenginliklerini kaybetme ve koruma meselesidir" diyerek söze başladı ve şu rakamları verdi:
"Sadece son 20 yılda dünyada 7500 büyük doğal afet gerçekleşti. 1.2 milyon insan hayatını kaybetti. Bu felaketlerin küresel ekonomiye etkisi ise yaklaşık 3 trilyon dolar oldu."
Dünya açısından gerçekten dehşet verici bir tablo... Türkiye'de de durum farklı değil. Sadece son bir yılda Antalya, İstanbul, Düzce, Rize, Artvin, Giresun ve en son İzmir'de, aşırı yağış, sel, heyelan, hortum gibi şiddeti sürekli artan afetler yaşandı. Onlarca insanımızı kaybettik. Binalar, yollar, köprüler çöktü. Tarımda ciddi sıkıntı yaşandı. Nehirlerdeki su seviyeleri düştü, Göller Bölgesi'ndeki kuraklık önemli bir boyuta ulaştı.
Afet yaralarını sarmada hızlı hareket ettiklerini söyleyen Bakan Kurum, şöyle devam ediyor:
"Bu tablo aslında bize ne kadar ciddi bir sorunla karşı karşıya kaldığımızı gösteriyor. Yaşadığımız tüm bu sorunlar, meydana gelen aşırı hava olayları, ülkelerin ekonomisini, ticaretini, hayvancılığını, balıkçılığını, tarımını, doğasını, enerjisini büyük bir oranda etkiliyor.
Bu nedenle; biz iklim değişikliğiyle mücadeleyi sadece bir çevre meselesi olarak değil, aynı zamanda pek çok sektörü derinden etkileyen bir kalkınma meselesi olarak görüyoruz."
Peki, Türkiye'nin iklim değişikliğine karşı bir hazırlığı var mı?
Önce uluslararası arenada Türkiye'nin yer aldığı kurumlara ve imzaladığı belgelere bakalım.
Türkiye, 2004 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'ni Meclis'ten geçirdi. Aynı yıl Avrupa Birliği ile çevre müzakerelerini başlattı. Çevre kanunlarını ve yönetmelikleri AB ile uyumlu hale getirdi. 2009 yılında Kyoto Protokolü'nü, 2016 yılında Paris Anlaşması'nı imzaladı.
Son yıllarda Emine Erdoğan'ın katkılarıyla Sıfır Atık Projesi hayata geçirildi. Arkasından Türkiye Çevre Ajansı ve 25 Şubat 2021'de de Meclis'te iklim değişikliğiyle daha etkin mücadele etmek için Araştırma Komisyonu kuruldu.
Şimdi geldiğimiz noktada Türkiye yeni bir hamleye hazırlanıyor.
Hukuk reformu, İnsan Hakları Eylem Planı gibi demokratikleşme adımlarına yeni bir hamle daha ekleniyor: "İklim Değişikliği Ulusal Eylem Planı."
Bu eylem planı çerçevesinde yapılması öngörülen 541 eylem ve bu eylemlerden sorumlu kuruluşlar da belirlendi. İklim Değişikliği ve Afet Önlemleri Genelgesi, 81 il valiliğine ve tüm belediyelere gönderildi.
Bakan Kurum, iklim değişikliğinin kararlı biçimde sürdürülmesi için son bir hamle kaldığını belirterek şöyle diyor:
"Bu yapacağımız ortak mücadele için önemli bir adım. İnanıyorum ki, hem bakanlık olarak yürüttüğümüz çalışmalar, hem de Meclis'imizin bu konuda yapacağı çalışmalar, İklim Kanunu için bir altık olacaktır, ciddi bir hazırlık olacaktır. Ülke olarak; seferberlik ruhuyla hareket etmek için İklim Kanunu'na ihtiyaç var."
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz