İYİ Parti'de başlayan FETÖ'cü tartışmasının kilit ismi İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu ile ilgili ciddi soru işaretleri var.
En basiti de derin Almanya'nın küresel şirketinde CEO'luğa kadar yükselişiyle siyasetteki hızlı yükselişinin paralelliği. Onu yakından tanıyanları bile şaşırtan bir sonuç bu. Bu yüzden Ümit Özdağ, projektörleri onun üzerine tuttu. Elindeki kanıtlardan biri FETÖ'cülerin kurduğu Kazakistan'daki işadamları derneğinin başkanlığını yapmasıysa bir diğeri de eski MİT'çi, CIA ve BND bağlantılı ve FETÖ'cü Enver Altaylı'nın dayısı olması.
Bu noktada en çok sorulan soru da şu: Peki bir insanın dayısı nedeniyle suçlanması doğru mu?
Bu soruya Özdağ, Akşener'in "Benim 7 ceddimde FETÖ'cü yok" sözünü hatırlatarak cevap veriyor: "Madem insanın 7 ceddinde FETÖ'cü olmaması önemliyse o zaman şu fotoğrafa ne diyeceğiz? Bu masada Enver Altaylı var, Kavuncu'nun babası var, kardeşi var ve FETÖ'nün Kazakistan'daki yönetiminin tamamı var. Tam bir FETÖ masası. Lokantanın adı G-Balık, yani Gülen Balık. Bunu herkes biliyor."
Aslında akrabalık ilişkisi özellikle FETÖ'nün darbeci bir örgüt olarak ortaya çıkmasından sonra çok tartışıldı. Burada mesele sadece akrabalık ilişkisi değil, akrabalık üzerinden yürüyen siyasi ve örgütsel ilişkidir. FETÖ'nün bu konuda çok sinsi bir yöntem izlediği, örgüt içi evliliklere önem vermesinden belli. FETÖ'cü olmadığı halde damadı Hakan Karakuş nedeniyle 15 Temmuz darbe girişimini yönetmekten mahkum olan Akın Öztürk bu açıdan ilginç bir örnek...
Altaylı ve akrabaları arasındaki ilişki bunu da aşıyor. Altaylı ve Kavuncu aileleri ağırlıkla sağcı-milliyetçi hatta "Turancı" bir siyasi görüşe sahip... Büyük oranda iki aile de siyasetle içli dışlı. Hepsi de Enver Altaylı'ya "lider" gözüyle bakıyor.
Sadece şu örnek bile Enver Altaylı ve akrabaları arasındaki ilişkinin boyutunu anlatmaya yetiyor. Yukarıda sözünü ettiğimiz G-Balık'ın sahibi Altaylı'nın küçük kardeşi Taha Altaylı. Şimdi gelin, Taha Altaylı'nın ağabeyinin hayali için daha 1987'de Afganistan'a nasıl gittiğine bakalım.
Gazeteci İrfan Ülkü, Enver Altaylı'yı anlattığı "Büyük oyundaki Türk" kitabında önce Altaylı'nın bir hayalini anlatır: "Bizzat kendisinin hazırlayıp hayata geçirdiği Afganistan'ın kuzeyinde Türklerin (Özbek/Türkmen) yaşadıkları Türkistan'ın güney parçası olan bölgede Mezar-ı Şerif merkezli bir devlet kurma projesiydi."
Sovyetler'in 1979'da Afganistan'ı işgal etmesinden sonra çok sayıda mücahit grup karşı savaş başlatmıştı. Onlardan biri de Özbek Türk'ü olan Azad Kerimi'nin grubuydu. Enver Altaylı, hayalini gerçekleştirmek için ona bir mektup yazmış ve o küçük kardeşi Taha Altaylı'ya verip Afganistan'a göndermişti. "Henüz Sovyet ordusu Afganistan'dan çekilmemişti. Tıp fakültesi ikinci sınıfta okuyan Taha, ağabeyinin 'Afganistan'a gideceksin' komutuna itiraz bile etmedi. Hazırlıklarına başladı ve Pakistan'a uçakla giderek oradan Afganistan'a geçti."
Küçük Altaylı sonucu şöyle anlatır: "Ağabeyimin mektubunu verdim. Okudu, son derece heyecanlanmıştı. Saatlerce konuştuk." Gelelim hikayenin sonuna, Türkistanlı Baymirza Hayit'in bile "Enver, bu bir hayaldir" dediği şeyin arkasında bakın kimler var:
"ABD, CIA ve Ruzi Nazar..."
Gördüğünüz gibi hikayeler değişse de işin arkasındakiler ve karanlık ilişkiler hiç değişmiyor.
Bunu İYİ Parti'de herkesin bildiği "sır", Kavuncu'nun genel başkan olması izlerse hiç şaşırmam.