Akdeniz'de Türkiye'yi Antalya Körfezi'ne hapsetme hamleleri atılırken, tıpkı küresel kur operasyonunda olduğu gibi içerideki iktidar karşıtı çevreler, halktan çekinmese Yunan şarkıları eşliğinde sirtaki oynayacak.
Muhalif aydınlarda, gazetecilerde öyle bir hava var ki, sanki Türkiye "İçeride Batı düşmanlığı" yapmasa, başına bu işler gelmeyecek ve kendini Batı kamuoyuna daha iyi anlatacak. Bu yaklaşımı muhalefet partileri de paylaşıyor ki sesleri çıkmıyor.
Hele ana muhalefet partisi CHP hiç oralı değil. "Akdeniz'de eller tetikte" manşetleri atılırken onlar susuyor.
Herhalde Ünal Çeviköz'e delege çizik atınca CHP dış politika konusunda adam bulamadı.
İşin çok daha garip tarafı, sadece CHP değil iktidara muhalif çevreler, Akdeniz meselesine "AK Parti'nin başarısı veya başarısızlığı" penceresinden bakıyor olmaları. Suriye ve Libya meselesinde olduğu gibi.
Oysa hepsi birbiriyle ilişkili ve Doğu Akdeniz merkezli bölgede adı konmamış yeni bir küresel paylaşım savaşı yaşanıyor ve savaşın odağında da Türkiye var. Bu yüzden Türkiye'nin izleyeceği Akdeniz siyaseti, hem kendi geleceği hem de bölgenin kaderiyle yakından ilişkili.
Aslında bu yeni de değil, Arap Baharı'nın kışa döndürülmesinin arka planında böyle küresel bir operasyon var. Cihat Yaycı Paşa, tam da bu nedenle bölgede olup bitenlerin Türkiye ile ilişkisine dikkat çeken şu kısa tespiti yapıyor:
"Lübnan ile deniz yetki alanları anlaşması yapalım dedik, akabinde bu olay oldu. 2010 yılında Libya ile yapalım dedik, Kaddafi devrildi. Mısır ile yapalım dedik, Mursi devrildi, Enteresan..."
Şimdi bir kez daha enteresan bir biçimde Türkiye'yi, Mısır ve Yunanistan'la karşı karşıya getirerek test ediyorlar.
Bu yüzden önümüzdeki günlerde Doğu Akdeniz'de yaşanacak gelişmeler çok tarihi ve kritik. Türkiye izlediği siyasetle, orta vadede şu iki sorunun cevabını verecek:
Ya Antalya Körfezi'ne çekilmeye razı olacak ya da "eller tetikte" Akdeniz'de kurgulanan kirli oyunu bozup bölgenin etkili bir aktörü olacak?
Türkiye'nin son hamleye tepkisini geniş bir açıdan değerlendirmek gerektiğini söyleyen Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ferhat Pirinçci şöyle diyor:
"Zira mesele ne sadece Yunanistan ne de sadece münhasır ekonomik bölge sınırlandırmasıyla ilgili. Mesele Ege ve Doğu Akdeniz'i de içerecek şekilde bölgesel denklemde güç mücadelesi ve bunun sonucunda ortaya çıkacak fırsat ve maliyetler."
Bu tabloya bakınca, Başkan Erdoğan ve Devlet Bahçeli'nin İYİ Parti çağrısının ne anlama geldiği daha iyi anlaşılır. Bunu bile muhalefet görmüyorsa tabi ki muhalefette lider arayışı olur.
***
Karayalçın önce özür dilesin
CHP'de İnce sancısı sürüyor. Muharrem İnce'nin şifreli parti kuruyorum diyerek yola çıkıyorum demesi Kılıçdaroğlu'nu korkutmuş ki, eski yeni bütün CHP'liler harekete geçmiş durumda. İlk sırada eski CHP Genel Başkanlarından Hikmet Çetin ve SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın var. Çetin konuşmadı ama Karayalçın, İnce'nin ayrılmasına ve parti kurmasına karşı çıkıp eleştirdi.
O konuşmaları izlerken CHP'den ihraç edilenlerden eski Bakan Mehmet Sevigen aradı. Biraz da sitem ederek şöyle diyordu:
"Sayın Karayalçın önce halktan özür dilemeli. Çünkü CHP-SHP birleştikten sonra gitti SHP'yi 2002'de yeniden kurdu. O zaman bizzat ben gittim, CHP'den ayrılmaması gerektiğini söyledim ama dinlemedi. Üstelik ona karşı bir itibarsızlaştırma, adam yerine koymama gibi bir durum da yoktu. Çıkıp 'Ben hata yaptım' demeden bugün yaşanan ihraçlara, itibarsızlaştırmalara karşı tek söz söylemeden bu tür değerlendirmeler yapması doğru değildir."