Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

Saygı Öztürk ve medyanın namusu

Medya ve siyasette yalan meselesi artık sınır tanımaz bir noktaya geldi. Sosyal medyadan veya marjinal partilerden bahsetmiyorum, Sözcü ve Cumhuriyet gibi bilinen gazetelerden, Fox TV gibi televizyonlardan veya CHP gibi ana muhalefet partisinden söz ediyorum. İş öyle pervasızlaştı ki, yalan bazı muhalefet partilerinin ve muhalif medyanın ayrılmaz bir parçası haline geldi.
Bunun son örneğini, Sözcü yazarı Saygı Öztürk'ün AK Parti Trabzon Milletvekili Bahar Ayvazoğlu ile ilgili yazdığı ibretlik köşe yazısında gördük. Yazı sadece nepotizm yani bürokraside "akraba kıyağı" "yalanları nedeniyle değil, insanların namusuna dil uzatması nedeniyle de dehşet vericiydi.
Bu yüzden de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu sert tepki verdi:
"Haysiyet cellatlığı yaptın, şimdi de yalan söylüyorsun, seni Türkiye'nin tüm namuslu insanlarına şikayet ediyorum..." Bu, tepkiden çok insani bir isyandı. Çünkü o yazıda adı geçen insanların özel hayatına girilmiş ve ağır imada bulunulmuştu.
Bu haysiyet cellatlığı değildi de neydi?
Bunu görmek için büyük gazeteci olmaya gerek yok, insan olmak ve gerçeği aramak yeterli. Şimdi Öztürk'ün yazdıklarına biraz yakından bakalım. AK Parti Milletvekili Bahar Ayvazoğlu ile eşinin "dost hayatı" yaşadığı imasında bulunulduğu yazıda Ali Ayvazoğlu ile ilgili şöyle deniyordu:
"Ali Ayvazoğlu, Trabzon Belediyesi'ne bağlı TRABEL şirketinde işçi kadrosunda çalışırken, aynı zamanda Atatürk Köşkü'nde bekçi olarak görev yaptı."
Sonra da "torpille" önce Trabzon sonra da Ankara İl Turizm Müdürü oldu. Hatta Saygı Öztürk'e göre yakında bakan yardımcısı bile olabilir. Kim ileri sürdüyse artık!
Peki "işçi-bekçi" denilerek liyakatsizlik örneği olarak sunulan Ali Ayvazoğlu gerçekte ne iş yapar?
Eşi anlatıyor: "Sözcü yazarı, eşim Ali Ayvazoğlu'nun, İl Kültür ve Turizm Müdürü yapılmasını liyakat değil de torpille ilişkilendirmiştir. 2016'da İl Müdürü yapıldığında ben milletvekili değildim ama eşim turizm alanında kitap yazmış, 10 yıllık kokartlı turizm rehberi, 2 yabancı dil bilen ve aynı zamanda Rehberler Odası Başkanlığı yapmış, turizm sektörünün yakından tanıdığı ve desteklediği tecrübeli bir isimdi."
Kitap yazarı da olsa sonuçta bekçiydi ve bu liyakatli sayılmazdı. Doğrusu hakaret bu kadarla kalsa eleştiri denilip geçilebilirdi. Ama çok daha ağır olan bir ima vardı:
"16 yıllık tertemiz evliliğimi ve 13, 10 ve 6 aylık üç evladımı görmezden gelip bu evliliği makamla ilişkilendiren ve sanki birkaç yıl önce evlenmişiz ve 'dost hayatı' yaşanmış gibi haysiyetsizce imada bulunan iftiracıyı bu dünyada hukuka; ebedi hayatta Allah'a havale ediyorum."
Burada önemli olan bu yalanların kayıtlara, Google, Ekşi Sözlük gibi arama mecralarına geçmesi ve sürekli insanların karşısına çıkmasıydı.
Saygı Öztürk tam da bunu yaptı. Elbette bir gazeteci siyasi iktidarı, uygulamalarını, eleştirebilir, eleştirmeli de. Ancak eleştiriyle iftira ve yalanı birbirine karıştırmamalı. Çok daha önemlisi yazdıkları yalan ve iftiraysa bunun da hesabını etik ve hukuk içinde vermeli. Özür dilemeli veya istifa etmeli. Ama ne mümkün, gazeteciler bunu siyasilere önerse, Batı'yı ve Japonya'yı örnek gösterse de kendi üstlerine alınmazlar.
Batı hayranlarına hatırlatılır. Filmi de yapıldı, 2004 seçimleri öncesi oğul Bush'la ilgili CBC televizyonunun yapımcısı Mary Mapes ile ünlü sunucu Dan Rather müthiş bir habere imza atarlar; oğul Bush'a Vietnam Savaşı'na katılmaması için torpil yapılmıştır. Ancak haber yalan çıkar ve başarılı iki gazeteci istifa etmek zorunda kalır.
Bizim Batılı gazetecilerimiz Batı'nın her kuralına hayranlar ama bu kuralı hiç hatırlamazlar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA