Korona günlerinde bir süreliğine eve kapanmamız bile sokağa çıkıp nefes almanın ne kadar kıymetli olduğunu gösterdi. Bu yüzden önümüzdeki on yıllar sağlık sektörünün öne çıkacağı yıllar olacak.
Dünkü yazımda Türkiye'nin sosyal güvenlik sisteminin gelişmiş ülkelerle yarışacak bir düzeyde olduğunu yazdım. Ancak aynı şeyi ilaç ve sağlık teknolojisinde söylemek mümkün değil. Geçmişi 70 yıla ulaşan ilaç sanayiimiz olmasına ve ilaçların büyük çoğunluğu yerlileşse bile halen bir ilaç patenti almış değiliz. Tıbbi malzemede de durum aynı.
Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca bu iki alandaki durumu şöyle özetliyor: "İlaçtaki yerlilik oranı 2019 verilerine göre yüzde 87.60 olmuştur. Tıbbi malzemede ise yerlilik oranı yüzde 34.6 seviyesindedir."
Tıbbi malzemede tablo hiç iç açıcı değil. Türkiye'nin tıbbi malzeme ithalatı ihracatının 7-8 katı.
Peki, bu tablonun değişmesi için ne yapılıyor?
Bakan Koca, Bilkent Yerleşkesi'nde düzenlenen Sağlık Endüstrileri Dönüşüm ve Araştırma Platformu (SEDAP) Tanıtım Toplantısı'nda, tıbbi cihaz üretiminde hedeflerinin sadece teknoloji transferi yapılarak üretim hatlarının Türkiye'de kurulması değil bizzat 'know-how'ın transferi olduğunu belirtiyor ve şöyle diyordu:
"Bakanlık olarak, bu konuya gönül vermiş insanlarımıza, firmalarımıza, araştırma kuruluşlarımıza destek olmayı istiyoruz. Kısa adı SEDAP olan Sağlık Endüstrileri Dönüşüm ve Araştırma Platformu'nun sağlık alanında yerli ve milli ürüne giden yolda yeni ve önemli bir adım olacağına inanıyorum. Bu platform yardımıyla ilaç ve tıbbi cihaz alanlarında araştırma yapan, keşfi olan ve bu keşfi ürüne dönüştürmek isteyen tüm girişimcilere yeni fırsatlar vermeyi arzu ediyoruz"
Türkiye'nin sağlık altyapısında attığı adımların yerlilik alanında da atılması gerekiyor. Böyle bir potansiyel var ve ufak bir dokunuş çok şeyi değiştirebilir.
Örneğin, yerli kan gruplama test kitleri üretimi. O üretimi yapan Dia Pro fabrikasını korona salgını öncesi gezmiştim. Gebze Organize Sanayi'deki bu fabrika, hastanelerde veya Kızılay'da kan gruplama testi yaptırdığımız kitleri üretiyor. Ne yazık ki, 2013 yılına kadar Türkiye, kan testi yapacak kitleri bile İsviçre, Fransa ve İspanya firmalarından alıyordu. Aziz Eroğlu, arkadaşlarıyla birlikte 2012 yılında ilk yerli kit üretimine başlamalarını şöyle anlattı:
"Biz elde avuçta ne varsa, 30 yıllık emeğimiz ve tecrübemizi bu tesise yatırdık. Kafamızda 2023 hedefleri ve idealleri var. Çok zorlandık hala da zorlanıyoruz. Çünkü kit verdiğimiz birçok hastane para ödemekte zorlanıyor. Başta Kızılayımız olmak üzere işbirliği ve devlet desteği imkanı bulabilirsek bütün civar ülkelerde Türkiye'miz sektörün önemli bir aktörü olabilir. Şu an Almanya'dan Fransa'ya, Rusya'dan Azerbaycan'a çok sayıda ülkede varız. İtalya'dan yeni siparişler aldık."
Hedeflerinin, testlerin kullanıldığı tıbbi cihaz üretiminde ilklere imza atmak olduğunu belirten Eroğlu, "destek" konusunda şunları söylüyor:
"Bizim Kızılay'la kol kola olmamız lazım. Birçok coğrafyaya yardım eden ülke olarak oralara katma değeri yüksek teknolojik ürünler verebiliriz. Ayrıca kan torbası ve başka biyokimya ürünlerine verilecek destekle yerlilik oranı da, ihracat da artar."
Bu fabrikada üretilen kitler, 30'a yakın farklı ülkeye ihraç edildiği gibi başta Çapa ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi hastaneleri olmak üzere yurt içinde de yoğun olarak kullanılıyor.
Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Uğur Arslan şöyle diyor:
"Yerli kitleri ilk kullanan üniversiteyiz. Yabancı kitlerle karşılaştırdık, fark görmedik ve hiçbir sıkıntı da yaşamadık. Yerli firmaların daha da artması gerekiyor."