İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun pazar akşamı istifa kararını açıklaması gündeme bomba gibi düştü. Bu da doğal olarak bir şaşkınlık yarattı. Herkes şu sorunun cevabını aradı; Cuma akşamı sokağa çıkma yasağının ilan edilmesiyle yaşanan kargaşa nedeniyle başarılı bir siyasi aktörün istifa etmesi doğru muydu?
Siyaset açısından istifa kararı anlamlı ve onurlu bir çıkıştı ama Türkiye'nin büyük yürüyüşü açısından zamansızdı. Çünkü Türkiye, yakın tarihinde ilk kez Başkan Erdoğan liderliğinde büyük kuşatmaları, derin krizleri aşarak küresel siyasetin önemli aktörü olma fırsatını yakalamıştı. Bu da bir ekip işiydi. Berat Albayrak, Mevlüt Çavuşoğlu, Hulusi Akar, Süleyman Soylu, Murat Kurum ve son olarak Fahrettin Koca bu kriz süreçlerinin öne çıkardığı isimlerdi. Başarı dış politikadan ekonomiye, sağlıktan kamu güvenliğine Başkan Erdoğan'ın liderliğinde birbirini tamamlayan bu aktörlerin uyumuyla sağlandı.
Şimdi Türkiye çok daha vahim olan ve bütün insanlığı tehdit eden küresel bir salgına karşı mücadele ediyor. Bu süreçte, FETÖ ve PKK gibi Türkiye'ye saldırmak için pusuda bekleyen kirli güçler de saldırılarına ara vermiş değil. Her türlü kirli yöntemi kullanarak saldırılarını sürdürüyor.
Tam bu noktada İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun istifa haberinin gelmesi toplumda bir infial yarattı. Kimse Türkiye'nin içeride ve dışarıda yürüttüğü bu mücadelenin sekteye uğramasını istemiyordu. Büyük mücadelelerde gel-gitler yaşanabilir, hatta hatalar ve eksiklikler de olabilirdi ama zaman, geri çekilme zamanı değildi. Bu yüzden istifa haberinin konuşulduğu saatlerde ben de olayı medyaya, sürece Başkan Erdoğan'ın müdahale edeceği ve istifayı kabul etmeyeceği biçiminde yorumladım. Yanılmadım da...
Üstelik İletişim Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra terör örgütleriyle, deprem gibi doğal afetlerle ve en son koronavirüsle yapılan mücadelede Soylu'nun önemli bir görev üstlendiğine de dikkat çekildi.
Başkan Erdoğan'ın bu yaklaşımına ve istifa haberinden sonra milyonların evlerinden, sosyal medyadan verdiği desteğe Bakan Soylu'nun cevabı da anlamlıydı;
"Sokağa çıkma yasağı ile ilgili, sorumluluğumuzun gereği aldığım karar üzerine milletimizin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın tutumu beni mahcup etmiştir."
Bu mahcubiyet içeren cevap, Soylu'yu uzun zamandır izleyen bir gazeteci olarak beni hiç şaşırtmadı. Çünkü onu Başkan Erdoğan'la 2012'de buluşturan, "darbelere karşı duruş, sivil siyaset ve vefa üçlemesi" gibi ilkelerdi ve AK Parti'ye geçiş de tesadüf değildi.
O çizgisinden hiç taviz vermeden, Başkan Erdoğan'ın Türkiye tasavvurunu içselleştiren bir siyasi aktör olarak yolculuğunu sürdürdü ve sürdürüyor. Bu birlikteliğin sırrı tam da burada... Bu sırrı sadece dışarıdan değil içeriden çözemeyenler olduğu için zaman zaman parti içinde bile gel-gitler, gerilimler yaşanıyor. Bu istifanın arkasında cuma akşamı yaşanan sokağa çıkma meselesini aşan ve bizzat partiyi de ilgilendiren bir durumun olduğu açık. Başkan Erdoğan'ın korona sonrası için söylediği; "Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" sözü belki de en çok partililer için geçerli.