Türkiye'nin kaderi mi bilmiyorum ama FETÖ-PKK veya DEAŞ'la mücadelede savrulanları görmüştük ama böylesi hiç görülmedi.
Bu kez hepimizi tehdit eden bir salgın karşısında bile birileri yalan ve iftiralarla insanların kafasını karıştırmayı, toplumun sinir uçlarını dokunmayı siyaset sandı ve sürdürdü.
Bir anlamda sağlık meselesi bile kaos yaratacak bir siyasetin aracı haline getirildi. En son talepleri de olağanüstü hal veya sokağa çıkma yasağı ilan edilmesiydi.
Son günlerde başta CHP'li bazı siyasi aktörler olmak üzere birçok siyasetçi, aydın veya sivil toplum örgütü temsilcisi ısrarla "Sokağa çıkma yasağı ilan edilmeli" diyor.
Gerekçeleri de hazır; "Durum çok vahim." Bununla yetinmeyen, "Hükümet hasta sayısını saklıyor, işi dualarla halletmeye çalışıyor" diyen meczuplar da var.
Konuyu bir kez daha İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya sordum.
"Neden hükümet sokağa çıkma yasağı ilan etmiyor ve neden muhalefet bunu istiyor? Arka planda toplumun bilmediği bir başka gerçek mi var?"
Bakan Soylu, ısrarla hükümetin bir "Tedbir Stratejisi" uyguladığını belirtiyor ve şu 4 maddenin altını çiziyor:
"Sağlık ve güvenlik hizmetini kesmeden, üretim zincirini durdurmadan sosyal izalasyonu en üst noktaya çeken bir yol izliyoruz. Şu anda sosyal izalasyonu başarmış durumdayız. Belki yüzde 2-3'ük bir boşluk var. Şehirlerimizin meydanları ve caddeleri tamamen boş. Son 4 günü iyi geçirdik, Önümüzdeki 10 günü de iyi geçirirsek, bunun bulaşıcılığını kontrol altında tutma imkânına sahip olabiliriz. Bunu hep birlikte başaracağız inşallah. Sokağa çıkma yasağı ilan edilsin diyenlerin o yasağın ne anlama geldiğini nasıl uygulanacağını bilmedikleri çok açık."
Gerçekten de darbe dönemlerinde bile sokağa çıkma yasağı uygulanabilir bir strateji değil. En fazla bir veya iki gün uygulanır sonra kaldırılır. Çünkü toplum üzerinden derin izler bırakabilecek bir uygulama. Dahası virüsün ne zaman biteceği bilinmediği için yasağın kaç gün, kaç saat süreceği de bilinmiyor. Bu nedenle Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alpay Azap haklı olarak şöyle diyor: :
"Böyle genel bir yasak ya da kısıtlamayı en uzun kuluçka süresinin iki katı süresince uygulamak zorundasınız. En uzun kuluçka süresi 14 gün. Dolayısıyla, en az 1 ay uygulamanız lazım ki etkisini görebilesiniz. Ama sonrasında ne olacak? Eğer virüsü tamamen enidike etmediyseniz, insanlar tekrar hastalanacak."
İşin belki de püf noktası burası. Sorunu içinden çıkılmaz hale getirmek. Bu hastalıklı bir muhalefet stratejisinden başka bir şey değil. En az 14 gün veya bir ay hayatın durduğunu, üretim ve en önemlisi gıda tedarik zincirinin kesildiğini düşünün. Tam bir kaos ortamı. FETÖ'cülerin bunu istemesinden daha doğal bir şey yok.
Peki, her toplumsal olayda rol kapmak için uçlara savrulmaktan kaçınmayan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu neden istiyor?
Şu gerekçeyi öne sürüyor: "Salgının bu denli hızla yayıldığı bir dönemde sokağa çıkmak ciddi risk. İstanbul'da sokağa çıkma yasağı tek önlemdir."
Peki, sokağa çıkma yasağı kaç gün sürecek? 24 Saat mi, 14 gün mü yoksa bir ay mı? Ve nasıl bir yol izlenecek?
Şu gerçeğin altını çizelim, dünyada bu tür küresel salgınla mücadelede, Serbest, Tedbir ve Yasak Stratejisi denilen üç yöntem izleniyor. İlkini İngiltere ilk başta uygulamak istedi sonra vazgeçti. Çin, yasak stratejisini izledi. Türkiye ise tedbir stratejisini izledi ve izlemeye devam ediyor. Bu stratejide kısmi yasaklar var. Bunu da uyguluyor. Bunlar üzerine kafa yormadan ahkam kesenler cahil değillerse kötü niyetliler...