Evde kal çağrısına biraz da yaş gereği en sıkı uyanlardan biri olarak hiç şikayetçi değilim. Sırasını bekleyen kitapları, birikmiş dosyaları, ayıklanmamış notları elden geçirmek için iyi bir fırsattı. Ama çok daha önemlisi, koştura koştura yaşadığımız ve üzerinde durup düşünmediğimiz hayatın nasıl bir mucize olduğunu fark etmek oldu.
Eminim insanlık bu salgını da atlatacak ancak "Dünyayı bu hale nasıl getirdik?" sorgulaması yapılmazsa çok daha vahimiyle karşılaşmak şaşırtıcı olmayacak. Bunu öngörmek zor değil.
Doğrusu bu gerçeği herkesin fark ettiğinden de emin değilim çünkü hala siyasi takıntılarıyla süreci izleyen, insanı öldüren bir salgından bile siyasi sonuç çıkarmaya çalışan "aydınlanmacı" yobaz bir akıl var ve hiç vazgeçmiyor.
Koca bir dünyayı küçük bir virüsün esir aldığını Hollywood filmi gibi izlerken, buradan bile küçük siyasi hesaplar yapanların varlığı insanın moralini bozuyor. Oysa karşımızda ciddi bir tehlike var ve küçük bir virüs, devasa büyük devletler sarsıyor.
Küresel şirketlerin, milyar dolarlara mal olan savunma sistemlerinin, uzay yarışlarının, son teknolojiyle üretilen savaş uçaklarının kağıttan kaplan olduğunu gösteriyor.
Bu tablo, bir anlamda Karl Marx'ın 150 yıl önce kapitalizm için söylediği şu tespiti hatırlatıyor:
"Kendi mezarını kendisi kazacak"
Geç de olsa o günlerin eşiğindeyiz. Bu gerçeği küresel kurumların işlevsizliğiyle de gördük. BM'den NATO'ya Dünya Bankası'ndan, Sağlık Örgütü'ne hiçbir kurum, dünyayı sarsan korona karşısında ne yapacağını bilemedi.
AB'si de çöktü ABD'si de... Elbette bu bitiş hemen gerçekleşmeyecek ama görünen o ki, dünya sancılı ve bir o kadar da kaosa açık yeni bir yolculuğa çıkıyor. Bu çöküntüden nasıl bir dünya çıkacak, insanoğlu yaptıklarıyla yüzleşecek mi kimse bilmiyor. Bugünün insanı 500 yıl önce Thomas More'un Ütopia'sındaki kahramanın sorusuyla karşı karşıya:
"Hayal gücünüz böyle bir devleti tasarlamaya yetmiyor."
"Evde kal" günlerinde koronavirüsün yol açtığı "laboratuvar mı doğal mı?" tartışmasını da yakından izledim. Her ikisine ilişkin de onlarca veri ve işaret var. Ancak şu gerçek değişmiyor; birileri laboratuvarda üretmese de dünya böyle bir salgın yaşayabilir.
Bunu Batı hayranlarının söylediği gibi sadece Bill Gates değil, birçok insan gelecekte böyle bir salgının olabileceğini söylemiş ve söylüyor. Hatta birçoğu Çin ve Vuhan ismini bile yazmış. Önceki gün sevgili Engin Ardıç, 60-70 yıl önceye giden bir tesadüften söz etti. Kemal Tahir'in çevirisini yaptığı "Mavi Ölüm" kitabında dünyayı sarsan bir salgın anlatılıyor ve kahramanın bugüne uzanan şu sözleri dikkat çekiyor:
"Ne haber on dokuz (19), beni hatırladın mı?"
Şimdi Kovid 19'u bilmiş mi oluyor? Dünyada böyle ilginç tesadüfler var ve insanoğlu bunun sırrını henüz çözebilmiş değil.
İşin küresel zenginler boyutuyla ilgili de çok çarpıcı tespitler var. Mesela Rockefeller Vakfı'nın raporu gibi. Bu konuyu ayrı ele almakta yarar var.
Ama şu bir gerçek; dünya devletleri, salgın ve kapitalist ekonomik sistem nedeniyle derin bir krizle sarsılıyor. Cevabı aranan soru da şu; "Salgın geride kaldığında kim ayakta kalacak?"
Hem salgına karşı mücadeleyi başarmak hem de sonrasındaki kaotik geçiş sürecine hazır olmak için elimizdeki tek gücün "milli devlet" olduğunu görmek gerekiyor.
Evde kal, buna destek ol. Başka şansımız yok.