Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

İdlib’de kim kazandı kim kaybetti

Başkan Erdoğan ve Putin arasında 6 saat süren zorlu görüşmeden ilk sızan "ateşkes" haberi bile birilerinin karalar bağlamasına yetti. Ayrıntılar geldikçe çılgına döndüklerini de ucuz sosyal medya saldırılarıyla gördük.
Kimi, iki liderin -daha önce de bütün liderlerin- ağırlandığı odada duran Katerina ve Rus askerlerinin heykellerinden medet umarken, kimi de fotoğraflar üzerinden algı oluşturma telaşına düştü. Bu Alev Alatlı'nın deyimiyle siyasetteki paçozlaşmaydı.
Oysa Türkiye bir kez daha sadece bölgesel değil, küresel siyasette de ne kadar etkili bir aktör olduğunu gösterdi. Moskova mutabakatı bu açıdan tarihi önemde bir adım. CHP ve destekleyenleri görmezden gelse de, Başkan Erdoğan, süreci doğru yöneterek Moskova'da İdlib'le ilgili dünyanın ilgisiz kalamayacağı adımlar atılmasını sağladı.
Bu adımların sahaya nasıl yansıyacağını göreceğiz ama şimdiden şunları söyleyebiliriz.
İdlib, Türkiye'nin de garantör olduğu yeni bir statüye kavuştu. Bunun İdlib'i ve orada yaşayan 4 milyon insanı da aşan bir yanı var. Artık Esad'ın ve ona destek verenlerin insansız daha doğrusu Sünni'siz bir Suriye hayali çökmüştür.
Ateşkes kadar önemli bir adım da Türkiye'ye yönelik göç dalgasının durdurulmasıdır.
Ayrıca AB ülkelerine yönelik göç hareketiyle de, sadece Suriye'den değil başka coğrafyalardan göç edenlerin meselesi de insanlığın gündemine taşınmıştır. Türkiye bu tavrıyla insanlığın yeni limanı olurken Batı'nın özellikle de AB'nin kirli yüzünü deşifre etmiştir.
Daha önce, İdlib'de Türkiye'nin direnciyle başlayan sürecin Esad'sız bir Suriye'ye gidişin kapısını aralayacağını yazmıştım. Kısa vadede olmasa da orta vadede bunun gerçekleşmesi artık kaçınılmaz. Çünkü buna Rusya'nın da ihtiyacı var. Aksi halde orada kalamaz.
İşin bir de Türkiye iç siyaset boyutu var.
İdlib meselesiyle eş zamanlı olarak iç siyaset de bir hayli hareketlendi. Bunun bir nedeni ABD derin aklının ürünü Rand Raporu'nun gündemleştirdiği "darbe" ise, diğer nedeni de bu sürece paralel İlker Başbuğ'un devreye girmesi, Kılıçdaroğlu'nun "Çok yakında iktidar olacağız" demesi ve Abdullah Gül'ün siyaset arenasına Gezi güzellemesi yaparak çıkmasıydı. Beklenti İdlib'de bir hüsranın yaşanması doğrultusundaydı.
Moskova mutabakatıyla o beklenti yerle bir olunca Türkiye'de hayali kurulan darbe teşebbüsü de boşa çıktı. Sonuç olarak bu mutabakatla, başta Suriye halkı olmak üzere Türkiye ve Rusya kazanırken, Esad ve Esad'ın iç ve dış destekçileri kaybetti.
Bu tabloya Türkiye'nin elektronik savaşta dünya lideri olduğu gerçeğini de eklemek gerekiyor. Bu sürecin belki de en önemli kazancı ise, sloganlara sıkışıp kalan Mustafa Kemal'in "Tam Bağımsız Türkiye" özlemini, Başkan Erdoğan'ın Türkiye'yi iki küresel güçle eşitleyerek hayata geçirmesiydi.

***

İstanbul siyasetinin Kemal abisi

İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nin eski CHP Grup Başkanı Kemal Akar önceki gün yaşama veda etti. 12 Eylül darbesinde tutuklanan ve yargılanan Akar aynı zamanda eski bir sendikacıydı. Son iki yıldır yakalandığı zalim hastalığa karşı çok direndi, direnirken bile yaşama sevincini hiç kaybetmedi. Her buluşmamızda baba toprağı Ohri'ye gideceğimizi, o güzelliklerin görülmesi gerektiğini söyler ve hastalığından hiç söz etmezdi. Vefasızlık yaşasa bile siyasete hiç küsmedi. Herkesle, her kesimle ilişkisi olan saygın bir siyasetçi olarak yaşadı. Bugün onu son yolculuğuna uğurluyoruz. Mekanın cennet olsun Kemal abi, seni çok özleyeceğiz...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA