CHP'de neyin kavgasının verildiği konusunda CHP'liler bile şaşkın. Olay sadece Muharrem İnce'nin dediği gibi parti yönetimindeki bir "çete"nin işi mi yoksa çok daha büyük bir dizaynın parçası mı?
Bu konuda ne yazık ki en iddialı CHP'liler bile işin farkında değil. Geriye dönüp bakın, Baykal'la başlayan tasfiye sürecinde onlarca siyasi aktör, partiden atılır veya pasifleştirilirken kimse ne olup bittiğini anlamadı. Çoğu basit bir hizip kavgası olarak yorumlandı.
Oysa 2010'a gelirken dünyayı dizayn etmek isteyen küreselciler, Türkiye'de AK Parti ile daha doğrusu Başkan Erdoğan'la yol alamayacaklarını gördü ve yeni ittifak arayışına girdi. FETÖ bir diğer adıyla CIA tam da bu noktada devreye sokuldu. Hatta buna diğer küresel istihbarat örgütlerini de eklemek gerekiyor. Kılıçdaroğlu'nun da kurucusu olduğu TESEV'in rota değiştirmesi önemli bir işaretti.
Türkiye'nin 2011'den sonra yaşadığı bütün siyasi ve ekonomik kuşatmalara veya terör saldırılarına bakın, hepsinin arkasında partileri de dizayn eden bu küresel güçlerin parmağı var.
Kavga da "küreselcilerle" dünyada giderek ağırlık kazanan, "milli ve yerli" siyasi güçler arasında yaşandı. CHP'de yaşananlar da bundan bağımsız değil. Orada da kavga, küreselcilerle yurtseverler yani "milli ve yerli" güçler arasında yaşanıyor. Ama ne yazık ki onların bazıları bu gerçeği görse de büyük çoğunluğu görmüyor, daha doğrusu görmekten korkuyor. Müthiş bir algı operasyonu var, ağzını açan, "AKP'lileşti" diye suçlanıyor.
Bu ayrışma sadece CHP içinde de değil, AK Parti dahil bütün partilerde yaşanıyor.
En son parti kuracağını açıklayan Ali Babacan'ın açıklamaları da bunu gösteriyor.
İki tespiti dikkat çekici: "AK Parti 2013'ten sonra değişmeye başladı.
Türkiye'nin karanlık bir tünele girdiğini gördük"
Peki o karanlık tünelin aktörleri kimlerdi?
Babacan, ne FETÖ'den, ne DEAŞ ve PKK'dan ne de küresel medya saldırılarından bahsediyor. Dahası o saldırıların Türkiye'ye nasıl bir fatura ödettiğini saklıyor ve küresel merkezlere selam gönderiyor.
Bunun ne anlama geldiğini birkaç ay önce eski Meclis Başkanı Cemil Çiçek, eski arkadaşları Gül-Babacan ikilisinin partileşmesiyle ilgili bir tespitte anlatmıştı: "Dünya hızla değişiyor, solcular millici oldu, sağcılar küreselci..."
Bu ayrışma en sert biçimde "millici solun" içinde olmayan CHP'de de yaşanıyor. Erdoğan düşmanlığı nedeniyle de açık açık tartışılamıyor. Muharrem İnce'nin başına gelenler bu kavganın yansıması. İnce son konuşmasında sanki bunu fark ettiğinin küçük bir ipucunu veriyor. Şöyle diyor:
"Partinin her kademesinde bulundum. Düz, yerli, milli, kumpas bilmeyen Muharrem İnce olmaya devam edeceğim."
Bunu nasıl yapacağını göreceğiz ama bu noktada kırmızı çizgi küresel merkezlerin aparatı FETÖ'ye karşı duruştur. Bu konuda, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Akşener, Demirtaş, Babacan hatta İmamoğlu dahil hiçbir siyasi aktör, FETÖ'ye karşı mücadeleyi, 15 Temmuz darbesine rağmen önemsemedi. Hiçbiri, oy aldıkları kitlelerin önüne böyle bir mücadele koymadı. Hatta zayıflatan çıkışları oldu. İnce de farklı pozisyon almadı. Ne FETÖ ne de HDP-PKK ilişkisi konusunda Kılıçdaroğlu'ndan farklı bir şey söylemedi.
İnce ve CHP'deki yurtseverlerin siyaseten çıkmaza girdiği yer tam da burası.
Böyle devam ederse, CHP iki seçeneğe göre hazırlanacak; Ya Gül ortak aday yapılacak ya da İnce'yle ilk "makam" savaşı başlatan İmamoğlu, yeni nesil siyasetçi olarak sahneye sürülecek. İşin sürprizi ise miadı dolan Gül-Kılıçdaroğlu'nu devre dışı bırakıp sahneyi "yeni nesil siyasetçiler"e, Babacan-İmamoğlu ikilisine bırakmak.
Anlayacağınız küreselcilerde plan çok peki ya yurtseverlerde?