Türkiye'nin en iyi haber sitesi
MAHMUT ÖVÜR

CHP-HDP ilişkisinde derin çatlak

Barış Pınarı Harekatı'nın Washington'u nasıl etkilediğini hem Türkiye'ye yönelik "çılgın" çıkışlardan, hem de ABD Başkanı Trump'a yönelik girişimlerden görüyoruz.
Peki, Türkiye iç siyasetini yani Ankara'yı nasıl etkiledi?
Tıpkı Washington gibi Ankara'da da taşlar yerinden oynadı. En büyük sarsıntıyı CHP yaşadı ve yaşayacak. İlk sarsıntı, siyaset mühendisliğiyle kotarılan, ilkeler üzerine değil "AK Parti karşıtlığı" üzerine kurulan CHP-HDP gizli ittifakında yaşandı.
Sarsıntıya ilk olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun Suriye tezkeresi için "İçimiz yana yana 'evet' diyeceğiz" sözleri yol açtı. O söze hesap soran bir edayla HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan cevap verdi:
"Bölgede yaşananlara ses çıkarmayanlar, bizden cevabı gerektiği zamanda mutlaka alacaktır." HDP'yle ittifakı gizli kapaklı yapan, PKK ve YPG'nin terör örgütü olduğu gerçeğini görmezlikten gelen CHP, er veya geç bu gerçekle yüzleşecekti. Hâlâ bu gerçeğin üstünü örtmeye çalışıyor ama boşuna.
Kamuoyunda ve parti içinde CHP yönetiminin HDP'yi hatta Suriye'de Kürt partilerine bile yaşama hakkı vermeyen PYD'yi koruyan yaklaşımı ciddi ciddi tartışılıyor.
Bu tartışmaya, CHP'yle HDP ittifakının oluşmasında etkili olan HDP'nin eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş da katıldı.
Yerel seçim öncesi HDP seçmenini CHP'ye yönlendirmek için "Gerekirse bağrınıza taş basın" diyen Demirtaş, şöyle diyordu:
"Hiç kimse bugünleri de unutmayacaktır elbette. Günü geldiğinde kimse bağrına taş falan basmayacaktır." O gün ne zamandır bilmiyorum ama şu tabloya bakın, koca CHP, içi yana yana siyaset yapıyor, açık açık çıkıp bir tavır koymuyor, öteki "bağrına taş" basarak teselli buluyor.
Ortada gizlenen bir durum olmasa bu iki siyasi aktör böyle ağlamaklı hale düşer mi?
CHP'nin bu noktaya nasıl geldiği sır değil ama yine de şunu söylemek gerekiyor; eğer CHP, HDP'yle şiddete karşı açık bir ittifak yapsaydı kimse itiraz etmez, siyaset de mecrasında akardı. Ama yapmadılar çünkü bunu "üst akıl" da istemedi. Bu nedenle bu siyasi birliktelikten halkın hayatına dokunan bir siyaset çıkmaz. Bunu da yine HDPPYD ve FETÖ ile ilgili CHP içindeki son tartışmalar nedeniyle söylüyorum.

Yılmaz Ateş, FETÖ ve İnce
Geçen hafta benim de katıldığım CNNTürk'teki bir programda CHP'nin eski yöneticisi ve milletvekili Yılmaz Ateş, FETÖ ile ilgili çok tarihi bir tespit ve özeleştiri yaptı. 2010 yılında o dönem CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a kurulan kumpas olayını değerlendirerek şöyle diyordu:
"Terör örgütünün 2010 yılında partimize kurduğu kaset komplosuna karşı yönetim olarak dik duramadık.
MHP dik durdu. Fenerbahçe dik durdu kendilerini tebrik ediyorum. Bu konuda söz söyleyecek tek örgüt CHP örgütüdür. Ama genel başkan yardımcısı olarak içinde yer aldığım yönetim mücadeleyi göze alamadı, terör örgütüne teslim oldu." Müthiş ve bir o kadar da samimi, açık bir özeleştiriydi bu. Ama ne yazık ki CHP yönetimi bu samimiyete karşı, geçmişi ve FETÖ'yle ilişkiyi sorgulamak yerine, söyleyene "soruşturma" açarak cevap verdi.
Bu da şaşırtmadı ve tam tersine Ateş'in iddiasını doğruladı.
İlginçtir bu konuda sert tepki verenlerden biri de Cumhurbaşkanı adayı olmak için çırpınıp duran Muharrem İnce'ydi.
Ateş hakkında savcıların soruşturma açmasını istedi. Aslında iyi olur çünkü bu vesileyle biz de İnce'nin seçim öncesi;
"Amerikalılar beni aradı. Türkiye FETÖ'yü, ABD'den usulüne göre istenmemiş" sözündeki o Amerikalıların kim olduğunu öğrenmiş oluruz.
Sahi kimdi o Amerikalılar?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA