Türkiye'nin güvenli bölge için başlattığı Barış Pınarı Harekatı, bölgemizdeki kirli oyunları ve iki yüzlülükleri açığa çıkartan bir turnusol kağıdı oldu.
Bunu emperyalist mahfillerden yükselen öfkeli seslerden anlıyoruz.
O sesler, tam 8 yıldır Suriye bombalarla yakılıp yıkılırken, binlerce insan kimyasal silahlarla katledilirken, milyonlar insan mülteci olurken hiç çıkmadı. Hep sustular. Kürt çocuğu Aylan bebek kıyıya vurduğunda bile vicdanları sızlamadı.
Şimdi yıllardır kimlikleri bile verilmeyen Suriye Kürtleri için ayağa kalkmışlar.
Peki, bu emperyalist mahfillerde ayağa kalkanlar, Kürtleri çok sevdikleri için mi ayaktalar?
Onların derdi Kürtler falan değil, Türkiye'yle bölge halklarının buluşması ihtimali onları çıldırtıyor. Bunun en çarpıcı örneği bizzat Suriyeli Kürtlerdir. Başkan Erdoğan, dün yaptığı açıklamada şöyle diyordu:
"Biz Kürtlere karşıymışız. Şu anda sadece Kobani'den gelen 300 bin Kürt hala ülkemizde misafirimiz olarak yaşamaktadır. ABD bunu görmez, AB bunu görmez. Parlamentoda sırtını terör örgütüne dayayan bir grup var, onlar zaten gözleri var görmez." Gerçekten de ortada garip bir durum var. PKK/PYD Suriye'nin kuzeyinde sırtını ABD emperyalizmine dayayarak bir "devrim" yaptı, ama Kürt halkının önemli bir kesimi o devrime sahip çıkmadı.
Çıkmadı ki Türkiye'ye mülteci olarak gelen 300 bin Kürt, PKK-PYD'nin hakim olduğu bölgeye geri dönmedi, dönmek istemedi.
Sadece Türkiye'dekiler değil, çok daha fazlası Irak Kürdistanı'na gittiler ama onlar da geri dönmedi.
Neden acaba? Çünkü orada şiddet ve terörden beslenen, kirli rejimle ortak çalışan ve sonunda ABD'nin kuklasına dönen despotik bir yapı var. Halk bunu gördüğü için dönmüyor.
Dahası o halkın hafızasında Baba Esad-PKK ilişkisi ve son 8 yılda PKK/ PYD hattının yaşattıkları var. Özellikle 2011'de rejime karşı sivil eylemlerin başladığı dönemde PKK-PYD'nin, oğul Esad'a payanda olması hiç unutmadı.
Unutulmayanlardan biri de Suriyeli Kürt siyasetçi Mişel Temo'nun o günlerde katledilmesiydi.
Bugün Türkiye'nin bölgeye ilgisine karşı çıkanlar, dönüp o kirli tezgaha bakmalılar. PKK/PYD hattı daha ilk günden kendisi için tehdit gördüğü siyasi aktörleri tıpkı eski Türkiye'de yaptığı gibi katletti.
Temo'nun öldürülmesi de bu siyasetin bir sonucuydu. Çünkü Temo, demokrat bir Kürt siyasetçi olarak Suriye muhalefetiyle birlikte hareket ediyor ve şiddete karşı çıkıyordu.
PKK/PYD'liler rejimden aldığı güçle sadece Temo ve partisine karşı değil, başına buyruk kurduğu "halk mahkemeleri"yle bütün Kürt siyasi partilerine yaşamı dar etti.
Ve ilginçtir Türkiye ve Kürt siyasilerine karşı savaşırken Suriye'nin eli kanlı rejimine karşı hiç savaşmadı. Sonunda ABD'nin gönüllü taşeronu olmasından da anlaşılıyor ki, PKK'nın asıl işlevi Türkiye'yi zayıflatmaktı.
Türkiye ve bölgedeki Kürtler, bu gerçeği büyük oranda bildikleri için süreci soğukkanlı ve sağduyuyla izliyor. Toplumdaki o hissiyatı en anlamlı biçimde AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu özetliyor:
"Eğer daha dün çözüm sürecine ihanet etmeseydiniz, bugün 'Amerika bize ihanet etti' demek zorunda kalmazdınız.
İhanet edene ihanet ederler. Kürt halkının özgürlük uğruna iki yüzyıldır verdiği mücadelede bir imkan değil, bir engelsiniz.
Onuru tarih boyunca kırılmış bir halkın onurunu bir kez daha kırdınız." Ne diyor Trump; "Paralarını verdik, bizim için savaştılar." Tercümesi; "Amerikalı anneler ağlamasın diye Kürt gençlerini kendilerinin olmayan bir savaşa sokup ölüme sürükledik."