Fırat'ın doğusu meselesinde sona gelindi.
Türkiye'nin uzun zamandır seslendirdiği operasyon başlamak üzere.
Bunun böyle olacağı belliydi. Sorun, sonu belli bu durumu başta PKK-HDP hattıyla, onlarla ittifak yapan CHP gibi iç siyasi güçlerin görmemesiydi.
CHP hâlâ Şam'la görüşmeden bahsediyor.
Gerçek şu ki, bugün Türkiye'nin sınırında bir terör koridoru varsa bunun görünen sorumlusu ABD'yse, başlatıcısı da Şam'daki eli kanlı diktatör Esad'dı. Baba Esad nasıl PKK'yı uzun yıllar Türkiye'ye karşı bir silah olarak kullandıysa aynı şeyi oğlu PKK'nın Suriye kolu PYD'yle yaptı. Suriye'nin kuzeyini sırf Türkiye'deki çözüm süreci bitirilsin, Türkiye ve doğal olarak Kürtler huzur yüzü görmesin diye PYD'ye teslim etti. Hatta maaşlarını bile ödedi. PYD de rejime karşı tek kurşun atmadı.
Sonra o görevi, Esad'ı yıkmak istediğini söyleyen ABD üstlendi. Her şey gözlerimizin önünde oldu. ABD, kendisini "düşman" ilan eden "solcu" PKK'yı bir aparat olarak kullanmak için devreye suni düşman DEAŞ'i soktu. Aslında kirli ama bir o kadar da müthiş bir plandı. ABD'nin, "kafa kesen İslamcı terörist" dediği DEAŞ, önce Şengal'de Ezidileri katledip sonra da Kobani'ye saldırınca, bölgenin "seküler terörist"lerinin emperyalistlerin gözdesine dönüşmesi hiç zor olmadı.
Küresel güç merkezleriyle HDP çevresi el ele vererek Kobani üzerinden "Biji Obama" sloganları eşliğinde "Rojava devrimi gerçekleşiyor" yalanını pompaladı ve milyonlarca Kürt, "Suriye'de devrim oldu" diye aldatıldı. Aynı şekilde Türkiye kamuoyu da yanıltıldı. Başta CHP olmak üzere, bazı siyasi partiler ve FETÖ dahil bütün yasa dışı yapılar "Türkiye İŞİD'i destekliyor" kirli yalanıyla bir kampanya yürüttü. Bu küresel tezgaha, ne yazık ki Başkan Erdoğan ve birkaç Kürt aydını dışında, ne Kürt siyasi aktörleri, ne sosyalist solun önemli bir kesimi, ne de Kemalist CHP itiraz etti.
Çok değil, 5 yıl sonra geldiğimiz noktaya bakın, yaşanan acıları düşünün.
Bölgede bütün bu tezgahları kuran ABD, dün Türkiye'nin kararlı tutumu sonucu güvenli bölge denilen alandan çekileceğini açıkladı. Bu bizi şaşırtmasa da birilerini çok şaşırttı. Anlaşılan Suriye'deki iç savaşı körükleyerek kan gölüne çeviren ABD'nin, onları satacağını hiç hesaplamamışlar...
Oysa daha o günlerde bunun böyle olacağını biz dahil birçok insan yazdı.
Şimdi terör örgütü PKK/YPG'nin sözcüsü Mustafa Bali SGD adına yaptığı açıklamada ABD'yi "sorumsuzlukla" suçluyor:
"Güvenlik mekanizması ve akabinde mevzilerin yıkılmasına rağmen, ABD güçleri sorumluluklarını yerine getirmedi ve bölgenin savaş alanına dönmesine izin vererek sınırdan çekilmeye başladı." Bu itiraf, ABD emperyalizminden medet uman, utanç verici bir durum... Bölgeyi ABD'nin aparatı olarak bizzat kendileri "savaş alanı"na çevirdi. Kürtler dahil birçok halkı yerinden yurdundan edip derin acılar yaşattı. Şimdi "terk edilince" bu kez de bölgeyi "savaş" alanına çevirmekle tehdit ediyor. Bu sürecin nasıl seyredeceğini göreceğiz ama şu son adım bile tarihin bir kez daha tekerrür ettiğini gösteriyor. Ama tarihten ders almamaktan daha utanç verici olanı, 70'li yıllarda Baba Barzani'yi, 90'larda da Mesud Barzani'yi "emperyalizmin uşağı" olmakla suçlayan "sosyalist" PKKHDP- PYD hattının dünyanın gözü önünde "uşaklığı" seçip, yaptıklarını "devrim" diye satmaları...
Şimdi siz söyleyin, çıkarını düşünen ABD mi, yoksa ruhunu ona satanlar mı suçlu? Diyarbakırlı Kürt anaların dediği gibi:
Edi Bese!