AK Parti 18 yaşında. Arkasında güçlü halk desteği olsa bile partilerin sürekli kapatıldığı, engellendiği bir ülkede, bir siyasi partinin bu yaşa ulaşması, hem de iktidardayken ulaşması bir ilk.
Başkan Erdoğan, bu ilki gerçekleştiren AK Parti'nin başarısını şöyle yorumluyordu:
"AK Parti, partilerden bir parti değil, bir millet hareketi olarak çıktığı bu yolda 18'inci yılını kutluyor.
AK Parti'yi anlamak için önce Türkiye'yi ve Türk milletinin kutlu yürüyüşünü anlamak gerekir." Tıpkı insanlar gibi aslında partiler için de 18 yaş, olsa olsa delikanlılık çağı olur. Ama ne yazık ki bizde bu yaşa ulaşıp ayakta kalan CHP dışında başka parti yok. İlk kez AK Parti bunu başarıyor ve Türkiye'nin siyasi partilerine reva görülen kaderi değiştiriyor.
Bu başarının asıl nedeni de AK Parti'nin 17 yıl iktidarda kalması değil, bu dönemde siyaseti kuşatan ve geçmişte hiçbir siyasi aktörün üstlenemediği "korku duvarını" yıkmasıdır.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bu gerçeğin altını özellikle çizdi: "AK Parti, lideriyle, kurucu aklıyla, yol haritası ile demokrasimizin ve siyasi aktörlerin travmalarını ve korkularını yenmiştir." Bu süreç hiç kolay olmadı. Daha iktidarının ilk günlerinden itibaren, başta TSK içindeki cuntacılar olmak üzere vesayetçi bütün kurumlar derin bir saldırıya geçti. Kimi açık kimi gizli tehdit etti, kumpaslar kuruldu, darbe girişimleri yapıldı, hatta sistem partiyi bile kapatmaya kalktı.
AK Parti, hepsini atlatmayı başardı ve içeride vesayet sistemini geriletti.
Sonra döndü, siyasetin ötelediği ya da şöyle diyelim, siyasi partilerin dokunmasına izin verilmeyen tabulara ve siyasi sorunlara el attı. Dindarların inanç meselesinden, Kürt, Alevi ve azınlıklar meselesine kadar bir dizi sorunu masaya yatırdı ve toplumun yüzleşmesini sağladı.
Reformlarla demokrasinin önündeki engelleri önemli ölçüde temizledi. 12 Eylül'ün darbeci anayasasını değiştiremedi ama o darbecilerin yargılanmasını sağlayarak sivillerin yeni anayasa yapabileceğinin "güvenini" verdi.
Başkan Erdoğan ve AK Parti'yi geçmişteki parti ve siyasi liderlerden ayıran en önemli fark da buydu.
AK Parti, içeride yaptığının bir benzerini dış politikada da yaptı. Küresel sistemdeki altüst oluşa, bölgemizdeki kuşatmalara, yaşanan gelgitlere rağmen, dış politikada özgün bir Türkiye siyaseti izledi.
Bir anlamda dış vesayetle yüzleşmenin önünü açtı. Başta BM olmak üzere küresel kurumları sorgulayan "dünya beşten büyüktür" siyasetiyle, çok yönlü bir siyaset izleyeceğinin işaretini verdi.
Mazlum halklar nezdinde Türkiye'nin imajını güçlendirdi.
Ülke içinde dış vesayetin bir aparatı olan başta FETÖ ve PKK olmak üzere bütün terör örgütleriyle tavizsiz bir mücadeleyi hayata geçirdi.
AK Parti'nin 18 yılı geride bırakması sivil siyaset açısından bir dönüm noktası.
AK Parti hem hizmet üretti hem de siyaseti vesayet zulmünden kurtararak yeni bir dönemin kapısını açtı.
Bu yeni döneme nasıl bakılacağının ipuçları da Başkan Erdoğan'ın şu sözlerinde saklı:
"Bugün ne geçmişin karanlığına ağıtlar yakacağız ne de dünkü başarılarımıza destanlar yazacağız.
Dostlarım dün bitti, geçti gitti.
Bugün yeni bir gündür. Aydınlık Türkiye için geleceğimiz için yeniden yollara düşme günüdür."