Türkiye'yi dışardan kuşatan küresel güçlerle, içerideki muhalif odakların ortak paydası son 5-6 yılda hiç değişmedi. Biri Türkiye'nin ekseni kayıyor derken, öteki rejim değişiyor yaygarası kopardı, biri darbeyle durdurmak isterken öteki ekonomik krize umut bağladı. Biri 15 Temmuz'da "muhataplarımız tutuklanıyor" derken, öteki "kontrollü darbe" deyip durdu.
İçerden ve dışarıdan aynı anda akla hayale gelmeyen saldırılar birbirini izledi.
Anlayacağınız denemedikleri yol, başvurmadıkları yalan kalmadı.
Şimdi aynı ekip, ekonomik krizden ve küresel kuşatmadan umutlarını kestikleri için son bir fırsat olarak Türkiye'ye sığınan Suriyeliler meselesine sarıldı.
Aslında sadece bu nedenle bile Suriyeli göçmenler meselesi çok önceden hükümet tarafından ele alınıp, halka anlatılmalıydı. Bu hiçbir şey yapılmadığı anlamına gelmiyor, ancak konu çok hassas ve soruna dönüşme potansiyeli de yüksek.
Ayrıca sorunu kışkırtmak için pusuda bekleyenlerin sayısı da bir hayli fazla. Bütün bu gerçeklerin ışığında bir süre önce harekete geçen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, göçle ilgili kurumlarla birlikte yeni bir hamle başlattı.
Öncelik "düzensiz göçü" durdurmaktı. Bunun bir ayağında yeni gelen göç dalgası varken, bir diğer ayağında içerdeki göçmenlerin düzensiz hareketi vardı.
Bakan Soylu şöyle diyordu: "Türkiye hem transit bir ülke hem de kendi cazibesi var. Bu yüzden dışarıdan bir sağanakla karşı karşıyayız. İçeride de kontrolsüz bir hareket var. Ama ciddi bir mücadele de veriyoruz."
Peki, hükümetin bir "göç politikası" var mı? Bakan Soylu'nın bu soruya net bir cevap veriyor:
"Göç politikasında bütün dünyanın beceremediği, eline yüzüne bulaştırdığı birçok meseleyi Türkiye başarılı bir şekilde yürütmüştür. Türkiye'de toplam 5 milyon yabancı bulunmaktadır. 2011 yılından bu yana da 'göç stratejisi' politikası uygulamaktadır. Türkiye'nin bir göç stratejisi belgesi, bir uyum strateji belgesi, bir düzensiz göçle mücadele belgesi ve bunların eylem planı bulunmaktadır.
Biz şimdi bir uyum politikası devreye soktuk. Bunu başka yerlere çekmek isteyenler olacak ama kimse heveslenmesin." Türkiye dünyanın vicdanını acıtan bir konuda, gelişmiş hiçbir ülkenin yapmadığını yapıyor ve milyonları ölümden kurtarıyor. Birileri de bu muhteşem kucak açışı itibarsızlaştırmak için yalan üstüne yalan söylüyor. Yine başaramayacaklar...
***
ABD işgali karşısında susan Esad
Suriyeli göçmenler meselesiyle, Suriye ve özel olarak da Fırat'ın doğusuna yönelik siyaset arasında bir bağ olduğu çok açık. Güvenli bölge ya da yeni ismiyle "Barış Koridoru" tam da bu siyasetin bir ürünü. Ancak ne zaman bu konu açılsa, bazı emekli askerler, Avrasyacı siyasiler ve bazı gazeteciler ısrarla hep aynı şeyi söylüyor; Türkiye Esad'la görüşmeli.
Aslında bu yeni de değil, daha önce de bazı çevreler ısrarla bunu savundu hatta gidip görüşenler bile oldu. Bu yeni ve ön açıcı bir siyaset değil. Çünkü Suriye'yi bu noktaya ABD'yle birlikte bizzat Esad getirdi. Fırat'ın doğusunu PKK-PYD'ye bizzat Esad teslim etti. Esad'la görüşmeden bir sonuç alınacağını bekleyenler önce şu soruya cevap vermeliler; 2 milyonu aşkın sivilin yaşadığı İdlip'i sabah akşam bombalayan Esad, neden Fırat'ın doğusunda PKK'yı silahlandıran, üs kuran, daha açıkçası işgal eden ABD karşısında sessiz?
Akla gelebilecek her türlü insanlık suçu işleyen, Türkiye zora girsin diye terör örgütlerini destekleyen Esad gerçeği bir yana bu işte bir yanlışlık yok mu?