Başkan Erdoğan'ın G-20 zirvesindeki görüşmeleri Türkiye'nin küresel siyasetteki yolculuğu açısından bir dönüm noktası oldu.
Bunda kuşkusuz Türkiye'nin birçok konuda haklı duruşu etkili oldu. Ancak uluslararası siyasette haklı olmak tek başına yetmiyor. Hele gerçeklerden çok algıların hatta gerçeklerin içine ustaca yerleştirilen yalanların hüküm sürdüğü Pust-Truth siyaset döneminde hiç yetmiyor. Bunun için güçlü olmak, bölgesel siyasette doğru hamleler yapmak ve ikili ilişkileri sıcak tutmak da gerekiyor.
Erdoğan- Trump ilişkisine bu perspektiften bakmak gerekiyor.
Türkiye G-20 zirvesinde, çok önem verdiği ve sorun olarak gördüğü S-400'den, İdlib'e, Akdeniz'den Kaşıkçı cinayetine birçok küresel konuda görüşlerini, hem ilgili liderlere hem de dünya kamuoyuna açık açık söyleyerek hem dışarıda hem de içeride ciddi bir rahatlama sağladı.
Tam tersi beklentisi olanları da hayal kırıklığına uğrattı. Bu gerçeği Başkan Erdoğan şu sözlerle dile getirdi:
"S-400 krizi yaşansın diye umut bağlayanlar var. Farklı kesimlerin sağda solda artık bunu konuşmaması lazım. Trump konumunu belirlemiştir. Birileri maalesef kendilerine göre gelin güvey oldular, rastgele yazıp çiziyorlar."
Bir ülkenin cumhurbaşkanı küresel güç merkezleriyle yaptığı toplantıdan sonra "krize umut bağlayanlar"dan söz ediyor ve "artık bunun konuşulmaması" gerektiği çağrısı yapıyorsa, iç siyasi aktörlerin de dönüp kendilerine bakması lazım.
Ne oluyor bu ülkeyle ilgili? ABD ve AB ülkeleri neden Türkiye'yi sıkıştırıyor ve ne istiyor?
Patriotları vermeyenler hangi hakla S-400'lere karşı çıkıyor? Trump'ın bile hak verdiği bir pozisyona içerideki siyasi aktörler neden destek vermiyor?
Dahası var, Akdeniz'e yüzlerce savaş gemisini yığanların amacı ne? Türkiye, Akdeniz'de pozisyon almasın mı? Kıbrıs'ta ve İdlib'de neler oluyor?
Bütün bunlar sadece iktidarı değil başta muhalefet olmak üzere herkesi ilgilendiriyor. Ama ne yazık ki muhalefet hiçbir şey önermediği gibi tam tersi küresel güç odaklarının tezine güç veriyor. Bu işte bir gariplik yok mu?
Başkan Erdoğan, Japonya'nın Osaka kentinde düzenlenen G-20 zirvesinde sadece Türkiye-ABD arasındaki kriz beklentisi yaratan meseleleri değil, dünyanın vicdanını sızlatan Suriyeli göçmenlerden, Gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın katledilmesine ve askeri diktatörlüğün mahkemesinde yaşamını yitiren Mursi'nin ölümüne kadar birçok şeye değindi.
Kaşıkçı cinayeti konusunda şöyle diyordu:
"BM ile işbirliği içerisinde çalışarak Cemal Kaşıkçı cinayetinin üzerinin örtülmesine müsaade etmedik. Geçen hafta paylaşılan rapor cinayetle ilgili birçok gerçeği açıkça ortaya koyuyor. BM raportörünün hazırladığı raporun arkasında durarak gerekli adımları atmasını bekliyoruz. Kaşıkçı cinayetinin tüm yönleriyle aydınlığa kavuşması, en üstten en alta kadar tamamından hesap sorulması uluslararası toplumun öncelikli görevidir."
Başkan Erdoğan sadece siyasi aktörlerin değil, dünya medyasının suskunluğuna da dikkat çekiyor ve medyaya sesleniyordu:
"Doların alamayacağı şeyler olmalı. Onlardan birinin de kalem olduğuna inanıyorum."