Seçim sürecinin en kritik konularından biri CHP-HDP ilişkisiydi. Bunun nedeni de CHP'nin şiddet ve terör üreten PKK'yla HDP ilişkisini sorgulamaması ve üstünü örtmesiydi. CHP bu ilişkiyi sorgulamadığı gibi üstüne de gitmedi. Hedefi yerel seçimlerde oyunu almaktı. Bunu da büyükşehirlerde başardı.
Seçim sürecinde CHP bu ilişkiyi ne kadar "gizli" ve üstü örtülü yürütmek istese de HDP yetkilileri tam tersini yaptı ve CHP adaylarına oy vereceklerini açık açık söyledi.
Hatta Eşbaşkan Sezai Temelli, CHP'nin Ankara ve İstanbul adaylarının ismini vererek uyardı da:
"Mansur Yavaş da, Ekrem İmamoğlu da bilecek ki seçilmişse HDP oylarıyla seçilmiştir. Kürtlere rağmen siyaset yapamayacağını bilecektir."
Açıkça bize rağmen siyaset yapamayacaksınız diyor. Seçimler bitti, şimdi biri tartışmalı olan iki CHP'li başkanın bundan sonra HDP'ye rağmen siyaset yapıp yapmayacaklarını göreceğiz.
İstanbul veya Ankara gibi büyükşehirleri yönetme ve paylaşma konusunda HDP'yle birlikte neler yapacaklarını az çok kestirmek mümkün. Örneğin İstanbul'da İspark'ı yönetmek veya zabıta görevini direkt HDP'lilere vermek gibi yollar izlenebilir.
Ama bu ilişkinin asıl önemli olan yanı CHP ile HDP hatta İYİ Parti arasında kurulan ilişkinin siyasi boyutu. Bu noktada, PKK'yı "silahlı muhalefet" olarak nitelendiren, teröre karşı çıkmayan HDP'nin CHP'den ve doğal olarak İP'ten ne beklediği önemli.
AK Parti'nin Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt meselesinde attığı tarihi adımları yok sayarak düşmanlaştıran HDP, CHP'den ne isteyecek? Suriye'deki gibi "kanton" mu yoksa sadece demokrasi mi?
Şimdilik aralarında "sevgi pıtırcıkları" üzerinden kurulan bu ilişkinin ne kadar süreceği meçhul. Çünkü HDP, seçim süreçlerinde söylediği gibi Türkiye'ye "ülke bütünlüğü" ve "demokrasi" üzerinden değil, bölgesel hesaplar ve "ayrılıkçılık" üzerinden bakıyor. Bu bir anlamda küresel güç merkezleriyle onların ortak noktası.
HDP'nin bu duruşuna CHP ne diyecek? Bunun için sadece siyaset diline bakmak yeterli. Son dönemde HDP'nin AK Parti'yi düşmanlaştırmasında kullandığı en büyük argüman "Kürt Sorunu" tanımlamasıydı. AK Parti, ret, inkar ve asimilasyon politikalarının bittiğini söyleyerek; "Artık Kürt sorunu yok, Türkiye'nin ortak demokrasi, hukuk ve ekonomi sorunu var" diyordu.
HDP bu tanıma şiddetle karşı çıktı. Hatta kendi tabanını kışkırtan bir siyaset dili kullanarak AK Parti'yi eski devlet politikalarına dönmekle suçladı.
Şimdi gelelim, ittifak yaptığı CHP'nin bu konuda ne düşündüğüne... Doğrusu CHP'nin bu konuda net bir siyaset izlemediği biliniyor. Ama ilk kez fikrini açıklayan ve HDP'lilerin oy verdiği bir CHP'li var: Ekrem İmamoğlu...
Birkaç gün önce Irak Kürdistan'ında yayın yapan Rudav TV'ye röportaj veren İmamoğlu, bakın "Kürt sorunu" tespitiyle ilgili neler söylüyor:
"Aslında olaya 'Kürt sorunu' gibi değil de biraz daha insani gözle bakmak gerekiyor. Örneğin bu ülkede gelir adaletsizliği var mı? Evet var. Bu temel sorunlardan bir tanesi, e bunun Kürt sorunu ile hiç bağlantısı yok kardeşim dediklerinde, sadece Kürt kardeşimin dilini mi konuşacağız, hayır bağlantısı var, ekonomik bağlantıları var, eğitimsel bağlantıları var. Dolayısıyla 'Kürt sorunu' dediğimiz zaman o bile ayrımcılık başlatıyor."
İmamoğlu "Ben buna karşıyım" diyor ve devam ediyor:
"Hâlbuki eşitlenme duygusu yurttaş eşitliğinden bahsetmeliyiz. Diğer türlü başka etnik kavramlar ürettikçe bu vatanı bölmeye başlıyorsunuz."
Kısaca İmamoğlu, "Kürt sorunu" demeyi "vatanı bölmek" olarak niteliyor. Gizli ortak HDP buna ne der doğrusu merak ediyorum.