İstanbul seçimlerinde nihayet son viraja girildi. YSK önemli bir karar aşamasında. YSK belki de tarihinde ilk kez çok somut ve kendi iç işleyişinden kaynaklanan bir usulsüzlük iddiasıyla karşı karşıya.
Daha önceleri büyük oranda partililerin seçimlere müdahalelerinden söz edilirdi şimdi ise iddiaların hedefinde bizzat sandık kurulları var.
Bu yüzden AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz ısrarla şunu söylüyor: "Kayıt dışı aktörler var. Bu iş organize bir iş."
YSK mazbatayı Ekrem İmamoğlu'na verdi. Bu doğal bir sonuç. Ancak seçimin yenilenmesiyle ilgili itirazla ilgili süreç devam ediyor. Buradan nasıl bir sonuç çıkar göreceğiz. Böyle devam ederse seçimin üzerine düşen gölge vicdanları sızlatacak ve tartışma bitmeyecek.
Çünkü parça parça çok sayıda hilenin yapıldığı bir seçimden söz ediyoruz. Şu artık çok net; oyların yüzde 10'nun sayılmasıyla Binali Yıldırım'ın oyları 14 bin civarında arttı. Bu da sadece geçersiz oyların sayılmasından oluşmuyor. En önemlisi bilinçli oy kaydırmaları. Bu kaydırmalar ne hikmetse yüzde 85'in üzerinde Yıldırım'ın oylarında olmuş.
Bu şunu gösteriyor, İl ve İlçe Seçim Kurulları sandık döküm cetvelinden, birleştirme tutanağına hatta YSK bilgisayarına girişe kadar, bütün süreçlerde etkili bir rol oynamış. İddialar ve tablo, seçim kurullarıyla sandık başkanları arasında özel bir ilişki kurulduğuna işaret ediyor.
Seçimi tartışmalı yapan da bu ilişki ve uygulamalar... Örneğin Binali Yıldırım'a verilen 200 oyun sıfır yapılması ve bunun defalarca tekrar edilmesi maddi hatayı çok aşan bilinçli bir operasyon. Burada "Ne kadar yapılsa kardır" mantığı yürütülmüş.
İşin asıl vahim yanı ise aynı sistemin devreye soktuğu anlaşılan ve Maltepe'de ortaya çıkan sandık kurullarında görevlendirilen ama kamu görevlisi olmayan üyelerin varlığı. Bu başlı başına bir skandal...
Ali İhsan Yavuz iddiasını şöyle somutlaştırıyor: "Normalde 31 bin 280 sandık var. 62 bin 560 kamu görevlisi görevlendirmemiz gerekirdi. Ama bunların 19 bin 623'ü kamu görevlisi değil."
Rakam ürkütücü ama asıl ürkütücü olan kaymakamların isimler vermesine rağmen seçimi yapan sandık kurul başkanlarının onları değil de başka birilerini görevlendirmesi. Bu nasıl olur? Bir ilçenin sandık kurulu başkanı, bırakın yasanın açık hükmünü hiçe saymayı, bu kadar insanı nereden ve nasıl bulur? Ve bu riski neden üstlenir?
Aralarında kamudan ihraç edilenler, görevden uzaklaştırılanlar, İstanbul'da oturmayanlar ve belediye çalışanları bile var. Dahası sandık kurulu için görevlendirilenlerden 754'ünün FETÖ'den tutuklu olanların akrabaları ve FETÖ'yle ilişki nedeniyle kamudan atılanlar olması. Mesele akrabaların suçlu ilan edilip edilmemesi değil, bunların seçilmesi. Bu tesadüf olabilir mi?
Şu soruyu tekrar edelim, bu isimleri kurul başkanları nasıl buldu?
Kaymakamlıktan gelen listeyi dikkate almayan bir kurul başkanının bu kadar insanı tanıma ihtimali var mı?
Büyükçekmece'de ise başından itibaren bir organizasyon olduğu seçim öncesi ortaya çıkmış ve ilgili kişi tutuklanmış. Orada organize bir hazırlık olduğu çok açık..
Ortaya çıkan bütün bu iddialar, YSK'nın tarihi bir kararla karşı karşıya olduğun gösteriyor. Vereceği karar da bu nedenle tarihi olacak.
Bu arada bütün seçim dönemlerinde öne çıkıp "Oylar çalınabilir, önlem alalım" diye kampanyalar yapan, örgütlenen Halkevleri, Oy ve Ötesi gibi iki yapıdan hiç ses çıkmaması ilginç değil mi?
Acaba onların, seçim sonuçlarından bu kadar emin olmalarını ve itiraz etmemelerini sağlayan nedir?