CHP İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı Tunç Soyer'le ilgili tartışmalar sürüp gidiyor.
Elbette babalarından dolayı çocukları suçlanamaz.
Ancak Soyer, 12 Eylül faşist darbesinin kurumsal yapısı içinde önemli bir görev üstlenen baba Nurettin Soyer'i savunurken şöyle diyor:
"Öyle bir babanın oğlu olmaktan gurur duyuyorum.
Bu hakikaten 40 yıl öncesinde kalmış. Şimdi tekrar bu yaraları deşmenin kime ne yararı var?
Ortada binlerce insanı işkenceden geçiren, bir sağdan bir soldan idam kararı veren faşist bir darbe varsa ve o baba darbenin en etkili savcısıysa ne olacak?
Bakın Gazeteci Avni Özgürel ne diyor:
"Nurettin Soyer 12 Eylül'ün en ünlü işkencecisi.
Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'ndan Yılma Durak'a işkence koğuşu C5'in mucidi. Bizzat işkencelere nezaret etmiş bir kişiden söz ediyoruz.
Bana işkence yapılırken yönlendiren O'ydu." Soyer, insanı dehşete düşüren bu gerçeğin üstünün örtülmesini ve "deşilmemesini" istiyor. Neden? Çünkü 40 yıl önce yaşanmış. Eğer böyle olsaydı ne Hitler'in soykırımı, ne de darbeci Pinochet zulmü sorgulanırdı.
Ne de biz Kenan Evren'i yargılamak için bu kadar uğraşırdık.
Babasını Evren'den farklı kılan "solcu" olması ve ülkücü-milliyetçileri yargılayıp işkence yapması mıydı?
FETÖ ve Soyer gerçeği Soyerseverler işin darbeyle ilgili yanını gizlemek için ısrarla Nurettin Soyer'in FETÖ elebaşı Gülen hakkında 1971 yılında açtığı ilk davaya sığınıyor.
Oysa o davayla bugün CIA aparatı FETÖ arasında bir bağ yok. Dava bildiğimiz klasik laik askerlerin "dindar" kesimlere karşı duruşlarının bir yansıması.
İddianamedeki suçlama da bunu gösteriyor:
"Laikliğe aykırı olarak devletin içtimai, iktisadi, siyasi, hukuki temel nizamlarını kısmen de olsa dini esaslara ve inançlara uydurmak amacıyla cemiyet tesis etmek..." Türkiye'nin geçmişinde dindar-muhafazakar kesimlerde siyaset yapan hangi insana böyle dava açılmadı ki? Onlarca örneği var. Eminim bugün CHP'nin ittifak yaptığı Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu ve arkadaşları için de böyle çok dava açılmıştı.
CHP'nin görmek istemediği asıl gerçek bu.
Onlar için dün de bugün de sadece F-Tipi değil, bütün "cemaatler ve dindarlar" tehlikeli.
İşin vahim tarafı bu yaklaşımın bugün çok daha tehlikeli bir biçimde sürüyor olması.
Bugün, FETÖ'nün bir CIA aparatı olduğu açıkça ortaya çıkmasına rağmen, CHP ve çevresi onlara hem sahip çıkıyor hem de ittifak yapıyor.
Bu gerçeği görmeyenlerden biri de bizzat Tunç Soyer.
Bu ne yaman çelişki deyip sözü 1971 yılındaki davada yargılanan FETÖ elebaşı Gülen'e getirelim. Gülen, "Küçük Dünyam" isimli kitabının 186'ncı sayfasında "tahliye" başlığıyla şunları yazmıştı:
"O esnada birden bire alışmadığımız bir şey oldu; o güne kadar elli defa tahliye talebimizi bıkmadan, usanmadan 'tutukluluklarına...' deyip devam ettiren savcı ayağa kalktı ve 'nasıl olsa birilerini -avukat Bekir Beyi kastediyordu- bıraktınız. Bunları da bırakın gitsinler' dedi." Gördüğünüz gibi Soyer, Avukat Bekir Berk'i önemsiyor, FETÖ'yü değil. Ama buradaki asıl ilginç nokta, tahliye kararında kimin etkili olduğu. Mahkeme başkanıyla Soyer arasında bir tartışma yaşanıyor ama arka planda başka etkili bir isim var; o dönem Ziverbey Köşkü'ndeki işkenceleriyle bilinen Orgeneral Faik Türün.
Daha önce de yazdım, yazar İsmail Nacar, Gülen'i 70'lerde dönemin en güçlü askeri Faik Türün'ün koruduğunu söylüyordu.
Şimdi bu iddiasını bir adım ileri götürüyor ve şöyle diyor: "O davadan tahliyesini de yine Türün sağladı." O darbeler ve karanlık geçmiş gerçek anlamda sorgulanabilseydi bugün ne Soyer tartışılırdı ne siyasi gerilim yaşanırdı ne de ülkeye yönelik birileri kirli operasyonlar düzenleyebilirdi.