CHP ile İş Bankası ilişkisi uzun zamandır siyasetin gündemindeydi ama hiçbir zaman gerçek boyutuyla ele alınmadı. Bu noktayı açmak için önce şu kısa tarihi gerçeği bir hatırlayalım: Emperyalizme karşı verilen Milli Mücadele günlerinde Hindistanlı Müslümanlar (O zaman Pakistan ayrılmamıştı) bu mücadeleye destek için Türkiye'ye tam 1 milyon lira göndermişti.
O tarihte Milli Mücadele zaferle sonuçlandığı için paranın bir kısmı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün talimatıyla İş Bankası'nın kurulması için verildi. O günün koşullarında tek parti olan CHP de Atatürk'ün vasiyetiyle bu hissenin denetimiyle görevlendirildi. O hisseden gelecek paralar da Türk Dil Kurumu ve Tarih Kurumu'na verilecekti.
CHP bu görevi yönetim kuruluna verdiği 4 kişiyle yürüttü, halen de yürütüyor. Şimdi hem o tarihi koşullar hem de ticaretle siyaset ilişkisi değişmesine rağmen CHP'nin oradaki pozisyonu ve etkisi hiç değişmedi. Ve öyle bir hale geldi ki İş Bankası yönetim kurulu üyeliği, milletvekili olmayan ya da işsiz kalan CHP'lilerin sığınma evi ve etki alanı kurma yeri oldu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da SSK Genel Müdürlüğü'nden ayrıldıktan sonra özel sektöre gitmeyip oraya sığınan isimlerden biriydi.
Görünürde iş sadece denetimle ilgiliydi ama işin başka boyutları da vardı. Örneğin İş Bankası'nın bir kuruluşu olan Şişe Cam Fabrikası'yla ilgili iddialar. Dünya çapında bir markaya dönüşen Şişe Cam'ın inşaat sektöründe oynadığı rolle, CHP'nin İş Bankası yönetiminde bulunması arasında enteresan bir ilişkiden söz ediliyor. Yani iddiaya göre, CHP, İş Bankası Yönetim Kurulu üyeliğiyle, sadece 4 CHP'liye iş bulmuyor, aynı zamanda bir siyasi parti olarak ticari kaynak dağıtımında da ciddi bir rol oynuyor.
O boyutlardan biri ve vahim olanı da bu ilişkinin siyasete etkisi. CHP Atatürk adı üzerinden siyaset yapan bir parti... Siyaset üretmek yerine, sürekli Atatürk ismine sığınıyor ve onu CHP'nin siyasi aktörü olan bir tabuya dönüştürüyor. Öyle ki, CHP neredeyse kendileri dışında kimsenin Atatürk'e sahip çıkmasını istemiyor. Bu kutuplaştırıcı bir siyaset.
Bu durum, ortak değer olması gereken kurucu lider Atatürk'ü tartışma zemininde tutarken, CHP'nin de normal bir siyasi partiye ya da sosyal demokrat partiye dönüşmesini engelliyordu. Tam da bu yüzden Başkan Erdoğan'ın, ilk kez bu tartışmayı açması büyük ihtimalle CHP siyasetinin de önünü açacak. CHP'yi siyaset yapmaya zorlayacak ve Atatürk'ü, tabulaştıranlardan kurtaracak. Tıpkı vesayet kurumlarına güvenerek siyaset yapmanın devreden çıkması gibi... Henüz CHP, o noktaya tam gelmiş değil ama artık eskisi gibi orduya selam çakan, orduyu sivil toplum örgütü ilan eden CHP'liye de pek rastlanmıyor. Bu tesadüf değil.
Aslında bu tartışmayı bizzat CHP'nin kendisi açmalıydı. Çünkü CHP yıllar yılıdır "değişimden" söz ettiği halde bir türlü değişmedi. Merkez sağdan, milliyetçilerden hatta muhafazakâr kesimden devşirme siyasetçilerle bir yere gidilmediği görüldü. Bu tablo uzun zamandır CHP içinde de tartışılıyor. Bir ara benzer bir düşünceyi, şu anda CHP Genel Başkan Yardımcısı olan Oğuz Kaan Salıcı'nın da içinde yer aldığı 12 Aralık Hareketi, "CHP vakıf olmalı" diye savundu ama başaramadı.
İşte tüm bu nedenlerle CHP-İş Bankası ilişkisi yeniden ele alınmalı ve siyaset doğal mecrasında akmalı. CHP bunu ne zaman anlar bilemem ama siyasetin normalleşmesi için önce CHP'nin normalleşmesi ve diğer partilerle eşitlenmesi gerekiyor