Çok partili siyasi tarihimizde siyasi ittifakların başarılısı da var başarısızı da... Aslolan zamanın ruhunu yakalayabilmek.
2019 seçimlerine giderken AK Parti ve MHP'nin oluşturduğu BBP'nin de katılabileceği beklenen "Cumhur İttifakı" ister istemez, karşısındaki muhalefet blokunu da ittifaka zorluyor.
Bu biraz da yeni Cumhurbaşkanlığı sisteminin siyasi partilere dayattığı bir sonuç...
Bu sistem, siyasi partileri seçim sonrası koalisyonları hatırlatan "zorunlu" birliktelikten çok, seçim öncesi "gönüllü" birlikteliğe itiyor.
İşin belki de bamteli burası... Güçlü ittifaklar ancak "güçlü siyaset" etrafında buluşmayla mümkün.
AK Parti ve MHP ittifakı, bu nedenle sadece sayısal bir toplamı değil, "milli ve yerli" bir siyasi davayı ifade ediyor. Gücü de buradan geliyor.
Bu aynı zamanda karşısındaki muhalefet blokunun çaresizliğini de gösteriyor.
Çünkü CHP, İP ve HDP'den oluşan çok parçalı bir muhalefet bloku var. Şimdi buna "kilit parti" misyonuyla "pazarlık gücü" artan ve onunla oynayan SP de eklenmiş durumda.
Bu partilerin en belirgin özelliği de "kaybedenler kulübü" olması ve her seçimden, her siyasi süreçten "yaralı" çıkmış olmaları... Topluma umut veren, heyecan uyandıran bir siyaset de ortaya koyamamış olmaları. CHP, onca seçimi kaybettiği gibi son kurultayında bile toplumun karşısına yeni bir hedef koyamadı.
İyi Parti, büyük bir iddiayla çıkmasına rağmen yükselmedi tam tersine düşen bir seyir izledi, izliyor.
En yaralı parti ise HDP... HDP şiddetle arasına mesafe koymayarak hendek siyasetiyle düşüşe geçtiği gibi kongresinde "Afrin Direnişimiz" diyerek ezici çoğunluğun sempatisini de kaybetti. HDP, bu pozisyonuyla bırakın ittifak içinde yer almayı, seçimde beklediği başarıyı bile gösteremez.
Saadet Partisi'ne gelince... Muhalefet blokundaki dindar muhafazakar eksiği gidermek için "kilit parti" güzellemelerine mazhar olsa da sonrası meçhul...
Bu yüzden bu tabloyu, 16 Nisan 2016 referandumu sonuçlarıyla kıyaslamak doğru değil. O sonuçlar bir siyasal sistemi tercih edip etmeme meselesiydi. Türkiye ilk kez bir siyasal sistem değişikliği yaşadı ve bilinmezlik vardı. Oysa şimdi Türkiye'nin önündeki on yılları kimin, nasıl yöneteceği seçimi var ve toplum kimin umut ve güven vereceğine bakacak.
Onu da Optimar Araştırma'nın son kamuoyu yoklamasında sorduğu; "Bugün bir başkanlık seçimi olsa oyunuzu aşağıdaki isimlerden kime verirsiniz?" sorusuna verilen cevapta görmek mümkün:
Cumhurbaşkanı Erdoğan yüzde 46.5, Kılıçdaroğlu yüzde 14.3, Selahattin Demirtaş yüzde 7.4... Son günlerde adı en çok konuşulan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise birkaç basamak aşağıda yüzde 5.5...
Makas çok açık ve bu açığı kapatma ihtimali de ufukta görünmüyor. Bu fark ittifakla birlikte daha da açılacak.
Gördüğünüz gibi muhalefet blokunda sadece siyasetsizlik sendromu yok.
Topluma umut veren lider de çıkmıyor. Bu da doğal olarak sinerji oluşturacak "ilkeli" ya da moda deyimle "seviyeli" ittifaklar oluşmasını engelliyor.
Bu durumda muhalefet bloku özellikle de CHP, yerel seçimlere kadar oyalama taktiği izleyerek gidecek. Tabii bu arada ittifak görüşmeleri yapacak, belki küçük bir iki adım da atacak ama asıl hedefi yerel seçimlerde HDP'yle "gizli ittifak" yaparak büyük şehirlerde başarı elde etmek. Ondan sonra Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili net bir tavır koyacak.
Tabii bir erken seçim olmazsa...