Türkiye, Gezi'den 15 Temmuz darbe girişimine kadar küresel düzeyde onlarca vahim saldırı yaşadı. Ama daha vahim olanı o saldırılara içerden destek olan bir kısım muhalefet ve medyanın varlığıydı. Onların saldırılara pervasız desteği hem Türkiye'nin hareket alanını sınırladı hem de darbecilere moral oldu.
Şimdi aynı şey, Türkiye'nin Suriye kaynaklı terörü durdurmak için başlattığı Zeytin Dalı Harekatı'yla ilgili devrede...
Kimi CHP'li Öztürk Yılmaz gibi ÖSO'yu terör örgütü ilan ediyor, kimi HDP'liler gibi "Yaşasın Afrin direnişimiz" diyor, kimi de Türkiye'nin yeni bir işgal hareketinden söz ediyor.
Bu koronun ağırlıklı aktörleri de "statükocu, otoriter sol" kesimler. Onları, sadece Türkiye içinde değil, AB ülkeleri ve KKTC'de de görüyoruz. Özellikle son dönemde KKTC'deki bu kesimlerin Türkiye'ye yönelik saldırıları bir hayli arttı.
Bu saldırıların başını da Afrika adlı bir gazete çekiyor. O gazetenin Zeytin Dalı Harekatı'yla ilgili attığı manşet ibretlikti:
"Türkiye'den bir işgal harekatı daha..."
Bırakın solcuları, Rumların ırkçı milliyetçileri bile Afrin Operasyonu'nu böyle bir başlıkla duyurmadı.
Bu yüzden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu manşete tepkisi haklı olarak çok sertti:
"Kuzey Kıbrıs'ta bir gazete ahlaksızca bir başlık atmış... 'Türk ordusunun Kıbrıs'tan sonra yeni bir işgal yaptığını' söylüyor. Bu ne ahlaksızlıktır bu ne edepsizliktir."
Tabii sadece bir gazete yürütmedi bu algı operasyonunu, devreye siyasi aktörler de girdi. Yeni yapılan seçimlerden sonra 4'lü koalisyonla iktidar olan "solcu" Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP)'nin Milletvekili Derya Doğuş, yemin töreninin hemen ardından "Faşizme karşı omuz omuza" sloganını atarak adeta Türkiye'ye parmak sallıyordu.
Onun bu mesajına Meclis'teki birçok milletvekili tepki gösterdi ama Yeniden Doğuş Partisi'nin Türkiye kökenli milletvekili Bertan Zaroğlu'nun tepkisi çok sertti. Tepki gösterdi ama karşılığını da hükümetin vatandaşlıktan çıkartma tehdidiyle aldı.
KKTC'nin onca sorun varken, bu meseleyi öne çıkartmasını Zaroğlu şöyle yorumluyordu:
"Bütün bu olup bitenler başka bir hazırlığın işareti. Vatandaşlık meselesi bahane... Çünkü buradan bir şey çıkmaz. Ben 2010 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaş oldum, aradan 8 yıl geçti, bu süre içinde 7 hükmet kuruldu, 3 başbakan, 3 içişleri bakanı değişti. Kimse sorgulamadı. Bugün ne oldu, sorgulanıyor? Bu toplumun sinir uçlarıyla oynayanlar benim vatandaşlığım üzerinden saldırıya geçti."
Bu saldırıların zamanlaması da klasik deyimle manidar... Küresel ve bölgesel güçler Afrin üzerinden Türkiye saldırırken, ne yazık ki Kıbrıslı Türklerin bir kısmı Türkiye'yi suçluyor, hükümet üyeleri de buna paralel Türkiye kökenlileri vatandaşlıktan çıkartmakla tehdit ediyor.
Acaba bu da küresel tezgahın bir parçası mı?
Önceki gün Kıbrıs'ta oldubittiye getirilecek bir çözüm için BM ve ABD'nin harekete geçtiğini yazan Hıncal Uluç şu uyarıya dikkat çekti:
"Afrin operasyonunu durduramayan ABD, karşılık olarak Kıbrıs'ta bedel ödetmeye çalışacak."
Onlar Türkiye'ye bedel ödetmek için tuzak üstüne tuzak kurarken, hükümeti kuran CTP'nin milletvekilleri ne yapıyor? Türkiye'yi suçluyor. Hem de Türkiye Kıbrıs için onca bedel ödemişken... Şimdi soralım, Akdeniz'de Rum kesimi, Yunanistan ve İsrail eksenli bir enerji operasyonu planlanırken, adalar üzerinden de Yunanlıların kışkırtmaları devreye sokulurken, Türkiye'yle uğraşmak özel bir görev mi?