Siyaset, 2018'e hızlı başladı. "Eski Türkiye'nin son seçimi"ne giden sürecin fitilini yine MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ateşledi. Bahçeli, siyaset tarihimizde pek tanık olmadığımız, anlamlı bir "ittifak" tavrı sergileyerek bir ilke imza attı.
Seçimlere daha 23 ay varken hiçbir talep ileri sürmeden MHP'nin 2019'da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın adaylığını destekleyeceğini açıkladı. Birileri bunu MHP'nin oy kaygısına bağlıyor ama bu haksızlık. Bahçeli'nin o konuşma metni son dönem Türkiye'nin yaşadığı kuşatmaların doğru değerlendirildiğini gösteriyor.
Sağlam bir siyasi analiz var ve siyasi argümanlar "15 Temmuz ve 7 Ağustos ruhu"na dayanıyor. Bahçeli'nin bu güçlü ve inandırıcı argümanıyla çıkış zamanlaması 2019'a giderken muhalefeti dizayn etmek isteyenleri rahatsız etti. O rahatsızlığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın grupta yaptığı ve eski AK Partilileri zehir zemberek eleştirdiği şu konuşması daha da derinleştirdi:
"Geçmişte partimiz çatısı altında olup da bugün dışarıda başka havalarda gezen hiç kimsenin partimizle, hareketimizle ilgili söz söylemeye hakkı yoktur. (...) Bunlar AK Parti olarak milletimizle birlikte 3-4 yıldır verdiğimiz hayati mücadelede en küçük bir desteklerini görmediğimiz, hatta çoğu defa karşı saflarda siluetleri beliren kişilerdir. Kusura bakmasınlar, bu birlikteliği, bu beraberliği, bu dayanışmayı zedeleyenler bilsin ki artık bu kervanın samimi yolcuları değildir. Bu trenden düşenler kusura bakmasınlar, düştükleri yerde kalırlar. Kendilerine biçilen tek misyonun, AK Parti'ye ve şahsımıza zarar vermek olduğunu göremeyecek kadar hırslarının esiri olanların hükmünü milletimiz zaten veriyor."
Bu iki çıkışın asıl hedefi de muhalefet cephesinde adım adım devreye sokulacak 2019 hesabı. O hesap önceleri 16 Nisan referandumunda yüzde 48.6 oy alan "hayır" cephesini bir araya getirme üzerine kurgulanmıştı. Son dönemde ise çok sayıda aday çıkartılması üzerine döndü. Buna göre çok sayıda aday çıkartılarak cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura bırakılacak. Her partinin kendi adayını çıkarması bu yüzden ısrarla isteniyor.
Bu arada Akşener'in nasıl aday olacağı da meçhul. Sevgili Engin Ardıç hatırlattı, Meclis'te grubu olmadığına göre 100 bin imza mı toplayacak yoksa son anda aday olmuyorum deyip biri lehine çekilecek mi? Belli değil.
Bu hesaplarda kilit rol ise AK Parti'den oy alabilecek siyasi aktöre düşüyor. Bu da öyle gizli saklı yapılmıyor. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün adı veriliyor, hatta Gül'ün ABD ve AB ile "özel ve yakın" ilişkisinden söz ediliyor. Açık açık siyaset kulislerinde "üst akıl" denilen küresel güçlerle "iyi" ilişki üzerinden yeni bir siyaset kurgusu öngörülüyor.
Siyaset mühendisliği yapmak kolay ama "evdeki hesap çarşıya uymuyor" misali mevcut muhalefet partileri adeta dökülüyor. Vesayet medyasının şişirmesine bakmayın, onlara yakın şirketlerin son anketleri bile muhalefet partileri CHP, İP ve HDP'nin düşüşte olduğunu ve sürekli oy kaybettiklerini gösteriyor. Zaten bu partilerin "ortak bir tasavvur" etrafında bir araya gelme ihtimalleri de yok. Tek ortak yanları var; Erdoğan düşmanlığı... Şimdi bu tabloya "Erdoğan'sız AK Parti" özlemiyle yanıp tutuşan AK Parti'nin kaybedenleri de eklenmek isteniyor.
İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan'la Bahçeli'nin "Milli ve Yerli" ittifak çıkışı, içten ve dıştan devreye sokulmak istenen bu siyasi kurguya "erken uyarı" oldu.