Muhalefetin iktidara karşı yolsuzluklar üzerinden siyaset yapmasında şaşılacak bir şey yok. Güçlü siyaset üreten bir muhalefet, kanıtlayacağı yolsuzluk iddialarıyla iktidarı köşeye sıkıştırabilir ve sonuç da alır. Ancak, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı bu değil.
O bambaşka bir şey yapıyor. Yolsuzlukla mücadele gibi "dürüstlük" gerektiren bir mücadeleyi, kimi zaman bir yükselme aracı, kimi zaman parti içi rakiplerini ekarte etme aracı, kimi zaman kirli bir örgüte destek verme aracı, kimi zaman da küresel güçlere payanda yapma aracı olarak kullanıyor.
Tabii tüm bunları yaparken araya dürüstlükle bağdaşmayan "çok ciddi yalan bilgiler" sıkıştırıyor.
Bu yüzden de kamuoyu nezdinde inandırıcı olamıyor ve girdiği tüm seçimleri kaybediyor. Ama buna rağmen parti içinde pozisyonunu korumakla kalmıyor, giderek yükseliyor.
Dünyada bu kadar başarısız olup, siyasete devam eden, yanlış yaptıkça, yenildikçe partisinde alkışlanan biri var mı bilmiyorum.
Son 20 yılda F-Tipi mücadeleyi önceleyen CHP'de FETÖ kumpasıyla partinin başına geçti. 17-25 Aralık Darbesi'nde yasadışı yollarla elde edilen bilgilerle ortalığı ayağa kaldırdı, FETÖ'cülere kol kanat gerdi, arkasından gelen tüm seçimleri kaybetti ama yerini korudu. Girdiği her seçimde siyaset üretmek yerine siyaset mühendisliğine soyundu. Bazen CHP'yi yerden yere vuran eski ülkücülere sığındı, bazen HDP ile birlikte "sallamaya" kalktı. Beceremedi ama siyasette kaldı. Yoluna dozu gittikçe artan ve ispatlayamadığı şu "yalan" iddialarla devam etti:
'Başbakan Erdoğan'ın Baykal kasetini izlediğini biliyorum. O görüntüleri CHP Genel Merkezi'ne iki maskeli adam getirdi.'
'Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yurtdışında hesabı var.'
'AK Parti'de 120 milletvekili ByLock kullanıyor.'
'Adil Öksüz'ün MİT ajanı olduğunu biliyorum, şimdi açıklamayacağım.'
Tabii ki hiçbirini kanıtlayamadı. Ama durmadı. 15 Temmuz kanlı darbe girişimine 'kontrollü darbe' dedi. FETÖ'cülere arka çıktı. Yine de yerini korumaya devam etti. Hatta son referandumu kaybetmesine rağmen rakiplerini bile susturdu. Kaybettikçe partisinde güçlendi. Şimdi aynı yolu ABD'nin Sarraf kuşatmasında da izlemeyi deniyor. Önce o davanın bir yolsuzluk davası olduğu algısını yaymaya çalıştı. Tutmadı.
Çünkü kendi parti tabanının yüzde 40'ı bile bunun bir ABD oyunu olduğu inancında.
Tam bu noktada imdadına küresel destekçileri yetişti. Ona sızdırılan ve sahte olduğu ısrarla söylenen dekontlarla kafaları ve ortalığı bulandırmayı seçti. Ama artık yolun sonuna gelindi. Bundan daha açık ve seçik FETÖ'nün siyasi ayağı olunamaz. Bunu CHP'lilerin yüzde 40'ı da fark etti. Geriye bir tek Kılıçdaroğlu'na fark ettirmek kaldı.
Bu da yurtsever CHP'li siyasi aktörlere ve CHP tabanına düşüyor. Çünkü şu gerçek artık biliniyor. Sarraf davası sadece bir ambargoyu delme davası değil, ABD derin aklının çok yönlü Türkiye ile hesaplaşma davasıdır. Bu yüzden, ABD'de FETÖ ile birlikte kurulan bu kirli tuzağa payanda olan bugünkü CHP, kendi tarihiyle çelişiyor. O derin tarihte, bırakın Mustafa Kemal'in bağımsızlık çizgisini, 1964'te ABD Başkanı Johnson'un mektubuna "Yeni bir dünya kurulur Türkiye de orada yerini alır" diyen bir İsmet Paşa ve 1974'te Kıbrıs çıkarmasında ABD itirazlarını dinlemeyen bir Ecevit var.
Bir o liderlere bakın, bir de Kılıçdaroğlu'na ve CHP'sine... Asıl siyasette ve özellikle CHP'de liyakate ihtiyaç var.